SAYI 73 / 05 ŞUBAT 2006

 

ŞİİRE BAŞLARKEN TOK KARNA YUTULMAYACAK HAPLAR SERİSİ
(2. DRAJE)


Osman OLmuş
oolmus@ttnet.net.tr




Ş
iir; her keresinde farklı bir anlamı imleyen, hem-hâl olduğu dillerin alfabeleriyle vücut bulup hiçbir vücuda sığdırılamayan en karmaşık kerrat cetvellerinin hem her biri, hem de bütünüdür. Şiir, ezberi bozmanın elifidir. Silsilesizliktir! Bu çerçevede, çerçeveyi yararak şiir; tüm alfabelerin oluşturduğu aritmetik, geometrik ve harmonik ne kadar anlam dizini varsa hepsini alenen kırar, darmadağın eder ve kendi silueti içinde yeni ve bambaşka anlamlar inşa eder. Ancak asla müteahhit değildir, olsa olsa kerâmeti kendinden menkul bir çekül ustasıdır: Muhlis ve hırçın!

Şiir, sürekli “ergen” olma hâlinin, bir türlü büyüyememenin, “adam”(!) olamamanın en kocaman tezâhürüdür! Dönüp dolaşıp geleceğimiz, ömrümüzün avlusundaki o yapayalnız ve ıpıssız çocukluğumuzun her bir katresidir: Çapsız bir girdap içinde muhteşem bir temâşâ! İçinden hiç çıkamadığımız, belki hiç çıkamayacağımız, belki de hiç çıkmak istemediğimiz dört başı ma'mûr bir gayya kuyusudur! Tam da bu seyirde şiir, keyfin ve kederin kimsesizliğidir!

Şiir, dengini bulamayan hâlet-i rûhiyye'nin en dengesiz hâlidir. Uzaktan ya da dışardan gözüken ihtişâmıyla salt bir halt sanılsa da aldanmayın; şiir, yedi göbek debdebe içindeki hâlsizliktir. Neresinden bakarsan bak şiir; aslında hiç nümâyişi olmayan kendine has bir ritüel dağınıklığın varoluş biçimidir: Hem gizli, hem de alenidir!

Sahi, siz hiç soba borusundan kurum çırptınız mı?

 

25.kışşt! 2006/ocaklar harlansın!