Tarih sıkıcıdır. Ama inanın, söz konusu olan bir arkadaşınız ise
tarih sıkıcı olmaktan çıkıyor. 1.1
Tutuklanma
Mehmet, vicdani reddini 2001’de açıkladı. Açıklamasının detaylarına
burada değinmeyecegim.
Mehmet, 8 Nisan 2005'de İzmir’de tutuklandı. Çalıştığı yayıneviyle
ilgili bir iş için İzmir’deydi. Sabah 05.00 civarında kaldığı
otelde tutuklandı ve asker kaçağı olduğu gerekçesiyle İzmir Askerlik
Şubesi'ne götürüldü. Ertesi gün çeşitli kentlerden, dayanışma
ve yardım için giden antimilitaristler olarak onu askeri cezaevinde
ziyaret ettik. Durumu iyi görünüyordu. Sürecin kendisi için başladığını
anlatıyordu bize. Aynı gün Sivas Askeri Cezaevi’ne nakledildi
Mehmet. Bizler de küçük bir uğurlama yaptık Mehmet için. Elbette
hemen, Mehmet Tarhan ile Dayanışma İnisiyatifleri kuruldu, başta
İstanbul olmak üzere. Uluslararası bilgilendirmeler ve kampanyalar
hemen aynı gece başladı. Mehmet birliğine sevkedildiğinde her
retçi gibi üniforma giymeyi reddetti ve hemen emre itaatsizlikte
ısrar suçundan disiplin cezası aldı. Şimdiye dek olan
uygulamada şaşırtıcı bir durum yoktu bizler için.
1.2 Mahkeme ve İşkence
3 hafta sonra Mehmet’in ilk duruşması gerçekleşti. Bizler bir
grup Türkiyeli antimilitarist olarak uluslararası delagasyonla
birlikte Sivas’ta, mahkemedeydik. Maalesef duruşma ertelendi ve
Mehmet’in tutukluluğunun devamına karar verildi. Sonrasında hapishanedeki
devlet/ordu icazetli tacizler ve işkenceler başladı. Avukatların
girişimi ve basın duyurularıyla hayati tehlike oluşmadan gereken
hukuki işlemler başladı. Sonraki duruşmalara katılmak için çeşitli
kentlerden Sivas’a giden antimilitaristler defalarca tutuklandı,
dövüldü, güvenlik güçlerince taciz edildi.
Mehmet kendisine yapılan keyfi ve insanlık dışı uygulamaları protesto
etmek için çeşitli kereler açlık grevine başladı. Son açlık grevine
ise 30 Eylül’de cezaevindeki uygulamaları protesto etmek için
başladı ve hapishane yönetiminin Mehmet'in taleplerini kabul etmesi
üzerine bir ayı geçkin bir süre sonra grevini sonlandırdı.
Mehmet, Nisan ayının ilk günlerinde tutuklandığından beri tutsak.
Asker kaçağı olduğu gerekçesiyle gözaltına alındığından beri tutsak.
Hasta eşcinsel raporu alıp, askerlikten yırtmadığı,
kendine çürük damgası vurulamsını kabul etmediği için hala tutsak.
Mehmet, 3. duruşmada beraat etti, yani cezaevinde tutulduğu süre
göz önünde bulundurularak tahliye edildi, ve askerlik hizmetine
devam etmesi için birliğine gönderildi. Birliğinde tekrar üniforma
giymeyi reddetmesi nedeniyle cezalandırıldı, ve tekrar tutuklandı.
Son mahkemenin kararı ise 4 yıl hapis cezasıydı. Temyize götürülen
bu karar, geçtiğimiz günlerde Askeri Yargıtay tarafından bozuldu.
Mehmet şimdi tekrar yargılanacak, ama aynı zamanda itaatsizlik
cezasını, hükümlü olarak değilse de tutuklu olarak ikinci defa
çekmeye devam edecek. Umarım, hissettirebilmişimdir, -Mehmet tahliye
edilse bile, tekrar itaatsizlik suçundan tutuklanacağından- bu
süreç sonsuza dek devam edebilir. Zira İsrail ve İspanya’da çeşitli
kereler bu yaşandı. Nasıl bir hırsız yaptığı bir hırsızlıktan
dolayı sadece bir kere cezalandırılıyorsa, aynı hukuki uygulama
ahlaki bir suç işlememiş olmasına rağmen Mehmet’e de derhal uygulanmalıdır.
Bu nedenle Tarhan davası, Osman Murat Ülke'nin durumunda da olduğu
gibi, BM Keyfi Gözaltına Karşı Çalışma Grubu’na WRI (War Resisters'
International) tarafından sunuldu. Çalışma Grubu'nun daha önce
Ossi davasında verdiği karara benzer bir karar bekliyoruz. Ama
elbette bu kararın iç hukuk açısından pek bir katkısını kişisel
olarak beklemiyorum. Zira, BM Çalışma Gruplarının kararları ancak
tavsiye hükmünde olabiliyor.
1.3 Tarihçe ve Mehmet 1.3.1 Hareketin Politik ve Fikri Temelleri Suyun Yüzüne
İlk Çıkışlar
Türkiye’de vicdani reddin tarihinin 15 yıl olduğunu unutmamalıyız.
Yıllarca görmezden gelinen ret hareketi 90'ların sonunda Osman
Murat Ülke davasıyla hareketlendi, sonrasında da özellikle İstanbul
Antimilitarist İnisiyatif’in çalışmaları sayesinde tekrar ivme
kazandı. Rakam vermek gerekirse ilk on yılda, 1990'dan 2000'e
dek, Türkiye'de 13 vicdani retçi vardı. 2000'den sonra beş yıl
içindeyse, yaklaşık elli kişi daha retlerini açıkladı. Bu ivmenin
altında elbette, Türkiye'nin sivilleşmesinin de payı büyük. Ama
elbette, Türkiye'nin dibinde gerçekleşen Birinci Körfez Savaşı'nı,
Türkiye'nin geçirdiği uzun cunta yıllarını da es geçmemeliyiz.
1.3.2 2000’lerBüyüyen Hareket ve Artan Destek
Özellikle 2000'li yıllarda artan retçi sayısı [60'lara ulaşan
retçi sayısı ve her yıl 15'e yakın retçinin retlerini açıklaması],
hareketin toplumda yarattığı politik ve sosyal etki dinamizmi
artırdı. Dolayısıyla vicdani ret hareketi ve kavramı üzerindeki
toplumsal yok sayma da eşgüdümlü ve sistematik bir şekilde arttı.
Basın sansürü, politik sansür ve sistematik yok sayma, hareketin
insanlara ulaşmasını ve eylemliliğini engelledi. Yaratılan havaya
göre, bu eylemler eylemciler için riskliydi, ve amaçlarının gerçekleşme
ihtimali yoktu. Fakat buna rağmen, hareket 1990'lara göre yüksek
bir ivmeyle yoluna devam etti. Kapatılan iletişim yollarını sokak
eylemlilikleri, 1 Mayıs katılımları, internet siteleri ve forumlarla
açmaya çalıştı ve nispeten yüksek bir bilinirliğe ve artan toplum
ve hukuk desteğine nail oldu.
1.3.3 Hareketin Amaçları ve Eylemlilikleri
Elbette geniş bir hareketin amaçlarından tek başıma tarafsız bir
şekilde söz edemem. Ama vurgulanabilecek noktalardan en önemlisi,
hareketin genel ve yoğun anlamda, zorunlu askerliğin kaldırılıp
yerine sivil hizmet gelmesi için çalışmadığıdır. Askerliğin ve
ordunun yekün feshinin, hareketin belirgin ilk amacı olduğu belirtilebilir.
Elbette, benim tanık olduğum yıllar, hareketin yayılmasına dair
eylemliliklere öncelik verildiği yıllar olmuştu. Bununla birlikte
tutsak retçi dayanışmaları, hukuki destek ve internet sitesinin
yaşatılması, yaygın toplumsal ve politik eylemliliklere (savaşa
hayır eylemleri ve 1 Mayıs'lar) katılım ilk akla gelen eylemliliklerdir.
Bununla birlikte hareket kendi eylem çeşitlerini de yarattı. Militurizm,
Vicdani Retçiler Şenlikleri ve Pilav Günü eylemleri de ilk akla
gelenler.
1.3.4 Mehmet ve Hareket
Mehmet yukarıda sayılan eylemlere ve kendisinin de dahil
olmuş olduğu gey-lezbiyen hakları organizasyonu Kaos GL'ye yoğun
ve aktif olarak katılan bir anarşistti. Bir vicdani retçiydi.
Yukarıda sayılan eylemlerin çoğunun içinde ve organizasyonunda
yer almıştı. Politik bir bilinirliğe sahipti. Ama, kişisel olarak
bunun Mehmet'in tutukluluk halinen başlamsıyla doğrudan ilgisi
olduğunu düşünmüyorum. Tesadüfen Mehmet tespit edildi, ve bu sefer
baltayı taşa vurmuşlardı.
Zira Mehmet, devletin umduğunun ve istediğinin aksine “çürük raporu”
almadı, ve almayı de reddetti. [İlginçtir, Mehmet'e zorla götürüldüğü
askeri hastanede, eşcinsel değil, askere elverişlidir raporu verildi.]
1.3.5 Hareket ve Devlet
Türkiye'de zorunlu askerlik hizmeti vardır. Avrupa Birliği'nin
yasal ve diplomatik baskıları uygulanmaya konmadan önce, yani
fiilen düşünceyi ifade etme özgürlüğünün çok daha sınırlı olduğu
yıllarda, askerliği eleştirmek ciddi cezalar gerektiren bir suçtu.
Artık, vicdani red hakkını talep etmek, askeri harcamaları eleştirmek,
askerliğin kısalmasını, paralı olmasını istemek suç arzetmiyor.
Fakat bunları eyleme dökmek, bu taleplerle ilgili toplumsal -şiddetsiz-
gösteri yapmak fiilen engellenmekte.
Vicdani ret hareketi genellikle anarşistler ve antimilitaristler
tarafından yürütüldü Türkiye'de. Şimdiye dek de bilinçli bir şekilde
şiddetten arınmış eylemlilikleri benimsedi ve hiyerarşisiz yatay
örgütlenmelerle eyledi. Bu elbette devlet için yeni bir şeydi.
Önceleri hareket yasal ve hukuki olarak ciddiye alınmadı. Eskiden
yürürlükte olan, örgütlenmeyi engelleyen cuntacı Dernekler Kanunu,
mesela, İzmir Savaş Karşıtları Derneği'nin defalarca kapatılmasını
sağladı. Benzer şekilde, askerliği eleştiren televizyon programı
yapımcıları ve gazete yazarları yüklü para cezaları ve hatta hapiz
cezalarına çarptırıldılar.
Bu işin görünen hukuki yüzü. Uygulamadaki işleyiş daima daha sert
ve kısıtlayıcı olmuştur. Eylemler sürekli polis/asker/jandarma/vb
tarafindan video kaydına alınmış, eylemcilerin haberleşmeleri
dinlenmiş, içkin bir baskı unsuru yaratılmıştır. Yanlış anlaşılmasın,
bu sadece bize özgü bir baskı değil: Türkiye'deki bir çok muhalif
grubun çok ama çok daha sert baskı ve şiddete maruz bırakıldığını
unutmamalıyız.
Tanık olduğum en basit baskı şekli, eylemci sayısının iki-üç katı
kadar polisin/askerin hazır bulunarak eylemi yasal olarak engellemeyip,
fiilen felç etmeleridir. En sert eylem müdahalesi ise yaka paça
eylemcileri tutuklama ve fiziksel şiddet uygulamaktır. Tekrar
hatırlatayım, bunlar sadece antimilitaristlere değil tüm muhalif
hareketlere, hatta kimi zaman sağcılara bile, uygulanmakta. Antimilitarist
harekete dönük organize bir devlet şiddetinden, bence şu aşamada
söz edemeyiz.
Fakat, Mehmet dahil tutsak edilmiş retçiler, politik tutsak oldukları
için baskılara ve ayrımcılıklara maruz kaldılar. İçinde bulundukları
kurumu bizzat reddettikleri için maruz kaldıkları baskı daha fazlaydı.
Havalandırmaya çıkarmama, gündelik ihtiyaçların (gazete vs.) bilerek
karşılanmaması, keyfi ziyaretçi-mektup-telefon yasaklamaları,
diğer mahkumları kışkırtma vs.. Kaldı ki, buna kimi zaman, diğer
mahkumların koordineli baskıları da, yine Mehmet'in durumunda
olduğu gibi, eklenebiliyordu. Bu tip ihlallerin hukuki tespiti
çok zor olduğundan, karşı eyleme geçmek genellikle çok zor olmaktadır.
Fakat bu hukuk dışı baskı, sivil toplumun ve uluslararası dayanışmanın
sayesinde kimi zaman azalmakta ve yok olmaktaydı. Özellikle açlık
grevleri dönemlerinde, bu yoğun olarak yaşanmıştı.
1.3.6 Türkiye'deki Retçilerin Şimdiki Durumu
Türkiye'deki retçiler hukuki olarak ya bakaya ya da asker kaçağıdır.
Dolayısıyla, hukuken yakalandıklarında derhal askere alınmalı
ve muhtemelen de askerden kaçtıkları için, ilave ceza görmek durumundadırlar.
Bireylerin askerlik durumları rutin polis kontrollerinde, devletin
eleğinden geçmeniz gereken her yerde ortaya çıkar. Zira tüm bürokratik
işlemlerde aynı veritabanı kullanılmakta, ve burada da kişinin
askerlik durumu yazmaktadır.
Örneğin, vicdani retçiler devlet hizmetine giremezler, zira hemen
tutuklanırlar. Yurtdışına çıkamazlar, zira pasaport kontrolünde
yakalanıp derhal askerlik şubesine sevk edilirler.
Peki ne yapar retçiler? Ya bir şekilde kendi işlerini kurup, hülle
isimler ve askerlik sorunun olmayan arkadaşlar üzerinden maliye
işlerini hallederek yaşarlar; ya da işsiz kalırlar. Hak etseler
dahi, askerlik yapmadıklar için işe alınmazlar.
Bu en basit ifadeyle ayrımcılık ve insan hakları ihlalidir.
1.4 Eşcinsellik, Mehmet ve Ordu
Mehmet cezaevindeki ilk döneminde, basına yansımış olduğu için
dikkati çekmiş olan eşcinselliği nedeniyle zorla Askeri Hastane’de
muayene edildi. Hatırlatayım: Erkek ordumuz,
erkek asker ister ve eşcinselleri asker olarak
istemez, zira eşcinseller çürüktür. İnsan onurunu
hiçe sayan bir uygulamayla askeri hastanelerden askerliğe elverişli
değildir raporu alınabildiğini biliyoruz. Mehmet’in politik tavrının
önemi burada belirmekte. Zira Mehmet, rapor alıp hayatının sonuna
dek askerden yırtabilirdi. Fakat, bu politik ve antimilitarist
bir eylem olamazdı. Mehmet zoru seçti ve direndi. Çürük raporunu
militarist sistemin çürüklüğü olarak niteledi ve direndi.
1.5 Uluslararası Destek
Uluslararası destek Türkiye'deki vicdani ret hareketine daima
büyük katkılarda bulunmuştu. Gerek parasal, gerek kamuoyu baskısı
açısından, Türkiyeli eylemcilern bir çok handikapını aşmada uluslararası
dayanışmanın es geçilemez katkısı vardır.
Diplomatik çabalar, şu anda içinde bulunduğumuz eylemlilikler
gibi etkinlikler ilk akla gelen katkılar. Türk elçilikleri önündeki
protestolar, toplu mektup eylemlerini de unutmamalıyız.
Kampanya ile ilgili bir kaç uluslararası örgütlenmeyi
hatırlatayım:
• WRI
WRI internet sitesinde Türkiyeli vicdani retçiler için özel bir
bölüm ayırdı.
İngilizce için: http://www.wri-irg.org/co/turkcampaign-en.htm
Almanca için: http://www.wri-irg.org/co/turkcampaign-de.htm
• ai
WRI ile birlikte eylem duyuruları ve birlikteliklerine giriştiler.
• Avrupa Parlamentosu
Avrupa'daki çeşitli antimilitarist organizasyonların lobisiyle
Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu, Mehmet Tarhan'ı Avrupa Parlamentosu'na
taşıdı. Bir çok yeşil milletvekili Türkiye Büyükelçiliğine Mehmet
Tarhan hakkındaki endişelerini dile getiren mektuplar yazdı.
• Yerel Bir Çok Grup
Almanya, İspanya, İtalya, ABD, v.s.
1.6 Protesto ve Destek Mektupları İçin Adresler
Mektup ve kart gönderebilmeniz için posta adresi:
Mehmet Tarhan, 5. Piyade Eğitim Tugayı Askeri Cezaevi Müdürlüğü,
Sivas, Türkiye
Telefon : (0346) 224 63 06 / (0346) 223 99 31 / (0346) 225 31
45
Faks: (0346) 225 39 15
1.7 Kampanyayla İlgili Bilgi ve Haber
Kaynakları
Uluslararası kampanyalar için:
İngilizce
WRI: http://www.wri-irg.org/co/cases/tarhan-en.htm
Almanca:
WRI: http://www.wri-irg.org/co/turkcampaign-de.htm
Türkçe konuşanlar içinse:
www.savaskarsitlari.org
www.savaskarsitlari.org/mehmettarhan
www.mehmettarhan.com
2 Militarizmin Halleri
Türkiye’deki militarizmin hallerini anlatmaya saatler yetmez.
Fakat, altını çizmemiz gereken ilk tespit ordunun dokunulmazlığı
olmalıdır. Ordu dokunulmazdır, ne demek?:
Devleti Kuran Ordu: Modern Türkiye Birinci Dünya
Savaşı’ndan sonra bir bağımsızlık savaşıyla kuruldu. Elbette her
savaş gibi sorunlar, katliamlarla doluydu. Haliyle ordu-devlet
tabiiyetinin bekaası için, bu engeller kaldırmalıydı. Bu da hepimizin
eminim tanıdık olduğu, malum, politik militarizme yol açmakta.
Buraya dek, Türkiye'ye özgü bir durum yok. İtalya, İspanya vs.
benzer tahlillerle incelenebilir. Türkiye'ye özgü olabilecek kavramlardan
biri ise, devleti kuran zümre olan ordu, kavramıdır. Bağımsızlık
savaşının ateşi, milliyetçi poltikalar, bağımsızlık ve “özgürlük”
kavramları Anadolu'ya 19. yüzyılda dönemin entelektüelleri tarafından
getirilmiş olsa da, hiç bir zaman toplumda bir hareketlenme yaratamadı.
Doalyısıyla, bağımsızlık savaşının fikri zemininde bir boşluk
vardı. Ordu bu zemini rahatlıkla kendi sosyolojisi ve ideolojisiyle
doldurabildi ve halka rağmen halk için eylemeye başladı. Dolayısıyla
ordu ideolik bir sivil toplum örgütü sıfatına da haiz oldu.
Ordu, bağımsızlık fikrini yaymada elindeki şiddet araçlarını defalarca
ve kimi zaman da acımasızca kullandı. Bunun sonucunda orduya ihanet
devlete ihanet, devlete ihanet de millete (halka) ihanet olarak
görülmeye başlandı.
Toplumu Kuran Ordu: Savaştan çıkmış bir toplumun
modernist dönüşümü için, yine aynı politikalar uygulandı. Devletin
tarihinden de eski olan zorunlu askerlik bir toplumsal eğitim
kurumu olarak kutsandı, ve salt askeri silahlı eğitimin verildiği
yer olmaktan çıktı. Ordu, genç erkeklerin sünnet edildiği, okuma
yazma öğretildiği, köylerin kalkınmasına destek verildiği bir
toplumsal Kızılay görevine rüçhar oldu. Keza iktisadi alanda da
ülkedeki sermaye birikiminin sağlanmasında sahip olduğu holding
ile [OYAK – Ordu Yardımlaşma Kurumu] sanayinin gelişmesine katkıda
bulundu. Sonrasında ise OYAK Türkiye'nin en büyük holdinglerinden
biri oluverdi. Ucuz iç gücü, asker emeği, kolay pazarlama, devlete
ve orduya koşulsuz hizmet ve mal satışı gibi müthiş ayrıcalıklarla,
bir kaç yıl önce Türkiye'yi yüksek enflasyonla sarsan ekonomik
krizden kar ederek çıkan tek holding olmayı da başardı OYAK. Sivil
toplumun olmadığı yıllarda, ordunun, belki iyi niyetle, bir boşluğu
doldurmaya çalışması ilginç değil. Fakat bu sahiplenmenin sivil
demokrasinin oluşumunu en hafif tabirle engellediğini de unutmamalıyız.
Doğal olarak ordu bu minvalde, toplumdan borcunu ödemesini beklemekte,
harcanan emeğin ve fedakarlığın karşılığını istemektedir. Bunun
için, sadece kolluk kuvvetlerini (asker, polis, jandarma) değil,
kendisine yardıma hazır, aleni ve gizli faşizmi de kullanmakta,
bu sayede iç ve dış politika müdahalelerini daha rahat ve legal
yapabilmektedir.
Toplumu Koruyan Ordu: İç ve dış politika müdahaleleri demişken...
Ordunun asli görevinden söz etmeden olmaz: Toplumu dış mihraklardan,
ve tüm komşu ülkelerin olası saldırılarından korumak. Fakat, hangi
ülke bizim dostumuz, hangisi düşmanımız? Toplumdaki alarm halini
sürdürmek için zorunlu askerliğin gerekli bir araç olduğunda hem
fikiriz sanırım. [Benzer bir şekilde, sözü edilen alarm halini
sürdürmek için, örneğin Yunanistan yaklaşık otuz yıldır, Kıbrıs
çıkartmasından bu yana seferberlik halinde, ve de bu gerekçeyle
vicdani ret prosedürlerinde bir çok usulsüzlük yapmakta.] Ama
gene de diğer bir alarm faktörüne değinmeden geçemeyeceğim: Toplumsal
paranoya. Türkiye halkı [sözü edilen örneğe atfen, Yunanistan
halkı da] sürekli ülkesinin işgal edileceğini, neredeyse tüm komşu
ülkelerin ülkeye her an saldırmak istediğini düşünür. Bu da en
kısa yoldan zorunlu askerliği gerekli yapar: Her fert ülkesini
bu yüzlerce tehditten korumakla mükelleftir.
Toplumu Düzenleyen Ordu: Elbette militarizm erkektir ve erkekliği
de düzenleyecektir kendince. Zira birey, bizzat kendi varlığını
borçlu olduğu orduya borcunu ödemelidir. Zengin ya da fakir, eğitimli
ya da eğitimsiz, herkes elinden geldiğince, toplumsal adaleti
de korumak için bu borcu ödeyecektir. Haliyle bu borç ödenmeden
topluma hazır olamazsınız. Öğrenciyseniz eğitiminiz bitince, engelliyseniz
sembolik olarak bu şerefi tatmanız için özürlüler gününde bir
güncük de olsa bu ödevinizi yapacaksınız. Aksi takdirde iş bulamazsınız.
Çünkü patronunuz siz askere gidince işlerin yarım kalmasından
çekinir, evleneceğiniz sevgiliniz, askerliginiz boyunca sizden
ayrı kalmak istemeyeceği ve belki de askerde başınıza kötü bir
şey gelmesinden korktuğu için sizinle evlenmez... Sonunda gözünüzü
kapar ve askere gidersiniz. Tıpkı cinsiyetçi işyerlerinin hamile
kadınları işe almak istememesi gibi. Farklı amaçlar, benzer ayrımcılık.
3 Sonuç ve Düşünceler
Bu satırlar kaleme alınırken, nispeten sevindirici bir karar ulaştı:
Askeri Yargıtay Mehmet'e verilen 4 yıllık hapis cezasını bozdu.
Şimdi her şey silbaştan başlayacak. Tekrar yargılanacak, tekrar
benzer süreçler yaşanacak, tekrara umutlanılacak ve tekrar mücadeleye
davranılacak.
İşte bu vicdani reddin Türkiye'deki en sıradan halidir. Devlet
yazar, devlet bozar. Ta ki birileri bu çarka çomak sokana dek.