12
yaşında neler yaptığınızı, nasıl bir ruh hali içinde olduğunuzu
anımsayabiliyor musunuz? Bu anımsama, elbette şu anki yaşınızla
doğrudan ilişkili olsa da, 20’yi geçmişseniz eğer zamanlar da birbirinin
içine girer, yaşlar arasındaki geçişler flulaşır.
Anımsamaları netleştirmek için sanıyorum en iyi
yol eski fotoğraflardır. Buradan eski arkadaşlar, aile üyeleri,
öğretmenler aracılığıyla öznel tarihimizde bir yolculuk yapabiliriz,
diğer bir yolculuk ise biraz daha genelleştirilmiş bir yolculuk
olabilir; yıl hesaplayarak o dönemin gazetelerine, dergilerine,
kitaplarına bakılabilir. Türkiye’nin yakın tarihine yönelik bu günlere
çokça göndermeleri de bulunacak bir bellek arkeolojisi yapabiliriz.
O dönemin siyasi iktidarını, ekonomik ve kültürel yapıyı düşündükçe,
genel hatlarıyla toplumsal ruh halini algılamamız kolaylaşabilir.
12 yaş dönemi diğer yaş dönemlerine göre daha önemlidir.
Tüm dünyada ilkokulu bitirme yaşı 12’dir çünkü pedagojik olarak
insanın düşünsel olarak somuttan soyuta geçme yaşıdır 12 yaş. Fiziksel
değişimlerin hızının artması, kızların oğlanlara göre daha önce
olgunlaşması tüm insanlık için evrensel geçerliliği olan doğrulardır.
Ancak bu doğruların coğrafyayla belirlenen özel durumlarının var
olması da bir başka gerçekliktir.
Benim 12 yaşım 1980 yılına denk geliyor. Darbecilerin
televizyondaki tüyler ürpertici konuşmaları, her yere sinmiş olan
belirsizlik ortamı ve gerginlik, komşu evlerde yaşayan mahallenin
genç delikanlılarının gece baskınlarıyla evlerinden toplanması,
duvarlardaki yazılamaların üzerlerinin boyanması, akşam haberlerinde,
sonradan yerini ‘vatanın bölünmez bütünlüğüne karşı gelen bölücü
örgüt’ söylemine bırakan ‘yasadışı sol bir örgüt ya da Marksist-Leninist
bir örgüt’ gibi sıklıkla söylenen sözler, ele geçen kitaplarla birlikte
sergilenen silahlar ne yazık ki bugün bile tüm canlılığıyla belleğimde.
Bir çocuk o yaşlarda tüm yaşamını belirleyecek
olan zihinsel ve fiziksel dönüşümlerin eşiğinde neler yapmalı ya
da neler yapabilir? Günümüzün çocukları örneğin neler düşünür? Rüyaları
nelerdir? Küçük Prens’i, Pal Sokağı Çocukları’nı, Alis Harikalar
Diyarında’yı okurlar mı? Ya da Harry Potter kitaplarını, filmlerini
izlerler mi? Ülkede hazır darbe yokken ne yapar 12 yaşındaki çocuklar?
Soruyu tersten sormalı aslında 12 yaşındaki çocuklara neler yaptırılır?
Bu ülke doğal olmayan ölümlerin ülkesidir. Ölümle
ilk olarak nasıl tanıştığınız da yine tüm yaşantınız boyunca etkisini
sürdürecek olan bir olaydır. Ölüm olgusu 12 yaşla birlikte değişir.
Artık somuttan soyuta geçer bu düşünce. 12 yaşından sonra insan
kendisinin de bir gün öleceğini düşünmeye başlar.
Geçtiğimiz günlerde Celal Üster’in Radikal Kitap’taki
sayfasında okuduğum, kimin söylediği aklımda kalmayan bir alıntı
şöyleydi ‘Barış zamanı çocuklar anne babalarını, savaş zamanı anne
babalar çocuklarını gömerler’. Bu sözü bana hep ülkemizin son 30
yılını çağrıştırır. Türkiye hakkında en belirleyici söylemlerden
biri nüfusu genç bir ülke olduğudur. Bununla beraber, genç ölümlerinin
ne denli çok olduğunun yüreklere taş basılarak kanıksanması gözardı
edilir. 1980 öncesi yaşanan çatışmalardaki ölümler bir yana, 1980
sonrası gerek idam cezasının uygulanması gerekse gözaltında işkencelerdeki
ölümler; Güneydoğu’da yaşanan düşük yoğunluklu savaş, bu savaşa
paralel faili meçhul cinayetler; kısacası ölümler, yaralanmalar,
toplumsal gerginlikler, bitmez tükenmez paranoyalar....
Şiddetin yaşanmasından ve tanımlanmasından öte
içselleştirilmesi daha kötü olanıdır. Savunmasız bir genci yerde
postallarıyla tekmeleyen, dipçikleyen, coplayan bir ‘güvenlik görevlisi’nin
kendi yaptığının doğal olduğuna inanması ve bu konuda ısrar etmesi
ne kadar korkunçtur. Düz bir mantık yürütürsek İstanbul’un, Ankara’nın
orta yerinde, onca kameranın önünde bu kadar şiddeti uygulama cesaretini
gösterenler örneğin Mardin’in Kızıltepe’sinde neler yapmaz?
Öldürmek bir hastalık olsa gerek, değil mi ki işin
mistik ya da tanrısal boyutları da vardır: Birini yoketme gücünü
elinde bulundurmak. Kimi insan bunu hastalıklı zevki gereği yapar,
kimisi meslek icabı. Mesleğini zevke dönüştürmek de ayrı bir konu.
Uğur, Kızıltepe’de ülkenin birçok yerindeki
akranlarına göre farklı olmak durumunda kaldı coğrafyası gereği.
Büyük bir olasılıkla sinemaya hiç gitmedi, çocuk kitapları da okumadı.
Gelecekte babasından ona kalacak olan kamyon sürücülüğü işini de
sürdüreceği yine büyük olasılık. Çocuklar devletin koruması altındadır
çağdaş devletlerde. Ailelerinden tokat bile yeseler devlet olaya
el koyar. Uğur ise devlet tarafından babasıyla birlikte öldürüldü.
İşin diğer bir acı yanı ise 12 yaşındaki Mardinli çocukların kendi
arkadaşlarının öldürülmesiyle ölümle tanışmaları. Savcının iddianamesi
ise ancak başka başka yazıların konuları olabilir.