Soylu kişi başkalarıyla hırs yarıştırmaktan
kaçınır.
Konfiçyüs
Bölüm I
Giriş
1990ların başında ODTÜ, ünlü Öğrenci Derneği geleneğinin son günlerini
yaşıyordu. İktidar hırsı, binlerce devrimci öğrenci potansiyeli
olan ODTÜde derneği kopuş noktasına getirmişti. O zamanlar postmodernizm
hayatlarımızın içine girmemişti ve ortamda iki kutup vardı: Devrimciler
ve karşı-devrimciler. Ama bu demek değildi ki farklı fraksiyonların
insanları biraraya gelsin, devrimci dayanışma doruğa ulaşsın. Ne
yazık ki devrimcilik anlayışı o zamanlarda 70lerin ünlü çatık kaş
teorisini doğrularcasına gülmeyi-eğlenmeyi, top oynamayı ve diğer
fraksiyonların insanlarıyla görüşmeyi yasaklıyordu. Devrimci fraksiyonlar
futbol kitlelerin afyonudur şiarını benimsiyor ve özellikle futbol
topu gördükleri zaman sanki farklı bir fraksiyondan birini görmüş
gibi kaçıyorlardı. Devrimci dayanışmaya inanan biz saf anarşistlerin
ise tek amacı sol fraksiyonların futbolla barışmasını sağlamak ve
futbolun izin verilse aslında sadece futbol olduğunu görmelerini
sağlamaktı. Bu isteğimizi 1996 yılında rektörlüğün o yıla kadar
top oynadığımız baraka önü toprak sahasını çimlendirmesiyle gerçekleştirebileceğimizi
nereden bilebilirdik ki?
(Baraka önü top sahası)
Aslında işin komik yanı, ünlü karşı devrimci rektörümüzün orayı
çimlendirme nedeninin bize futbol oynatmamak olduğunu öğrenmemizdi.
Tabii sahanın ortasına dikilen ağaçların da bize engel teşkil edeceğini
düşünmüş olması işin trajik tarafı. Biz kadim futbolseverler ve
mahalle futbolu tutkunları o ağaçları elbette ki doğal savunma oyuncuları
olarak düşünüp, futbol zekamızın gelişimine yapacağı katkıları kısa
zamanda hesaplayıp sayın rektöre teşekkürlerimizi çoktan sunmuştuk
bile.
Daha önce sözünü ettiğim gibi o zamanlar hayatımızda politika vardı
ve postmodernitenin oldukça uzağındaydık. Rektör sürekli görevlileri
gönderiyor ve orasının top sahası olmadığı konusunda bizleri uyarıyordu.
Bizim yanıtlarımız ise bazen sert bazense ölümcüldü. Bir keresinde
bizi uyarmak için sahanın ortasına gelen görevlinin: hocam çimlere
basmak yasak yaklaşımına, güzel bir dostumuzun verdiği hazırcevap
hala kulağımdadır: Peki bunu bize söyleyen sen, şu anda havada mı
yürüyorsun? Adamın gerçekten de çimlere bastığını farkedip utanarak
çıkışı ve bizim kahkalarımız uzunca bir süre rahatsız edilmemize
neden oldu. Son gelen görevlilere de dilerse rektörü çağırabileceğini
(tabii izleyici olarak) çünkü burada turnuva düzenleyeceğimizi söylememiz
tartışmalara son noktayı koymuştu. 1996 Bahar Şenliğinde Fraksiyonlar
Arası Futbol Turnuvasını düzenlerken bir geleneği de başlatmanın
haklı gururunu yaşıyor gibiydik.
1996 FAFTU
Katılım beklediğimizden de fazla oldu. Bir iki malum görüş dışında
hemen hemen her görüşten takım vardı. Turnuvayı Amelo (biz) ve Yıldızyumruk
Spor organize etmişti. Maçlara ne yazık ki hakemler koyduk ve elenen
takımdan oyuncu almayı serbest bıraktık. Finali Yıldızyumruk ve
Sol Blok oynadı, maç 8-5 Yıldızyumruk'un üstünlüğüyle biterken gollerden
5'i iki takımın da birer tane almış olduğu iki Amelo oyuncusundan
geldi (finalde oynanyan takımların oyuncularından biri girişte göz
altına alındığından okula girememişti). Anarşitler olarak solcuların
takımlarında oynamak bizleri asla rahatsız etmedi; çünkü devrimci
dayanışmaya inanan insanlardık.
1997 Tupac Amaru Futbol Turnuvası
Bir sonraki yıl turnuvayı Amelo düzenlemişti, o yıl Peru'daki Japon
Elçiliğinin Tupac Amaru gerillalarınca işgal edilmesi gündemdeydi.
Kontragerillanın yaptığı baskında Tupac Amaru gerillalarını öldürürken
gerillaların futbol oynadığı ve o yüzden gafil avlandıkları ortaya
çıkmıştı. Bu trajedinin anısına bütün maçlardan önce devrimciler
hep birlikte: "Tupac Amaru: Presente-Tupac Amaru: Burada!"
diye topluca haykırıyordu. O yıl katılım daha fazlaydı ve taraftarlar
takımlarını desteklemek için yerlerini alıyor ve takımları gol atınca
bağlı olduğu fraksyonun ünlü sloganlarını atıyordu (Örneğin: Sol
Blok: Yaşasın Devrim ve Sosyalizm! derken, Yıldızyumruk: Tek yol
devrim!, Amelo: Amelo! Unido! Jamas sera Vencido! vs.)
Bu turnuva tüm zamanların belki de en güzel turnuvasıydı, hakemlerin
görev almasına karşın (genelde Amelodan ve Yıldızyumruktan) çoğu
maç neredeyse hakemsiz gibi oynanmış, maçlar tam bir centilmenlik
havasında geçmiş, birbirinden hoşlanmayan fraksiyonların insanları
bile dostça ve mertçe mücadeleler sergilemişlerdir. Hatta Karapanterler-Solblok
üçlü final maçında oyuncular maçı Amelo'ların yönetmesini istemiş
ama şaibe olabilir diyerek, tüm ısrarlara karşın, Amelo bunu reddetmiştir.
Çünkü İlk iki turu rahat geçen Amelo üçlü finalde Solbloka 4-2 yenilmişti;
ama Karapanterleri 6-1 yenince, düğüm maçı olan Solblok-Karapanterler
maçı şampiyonu belirleyecekti. Maç Karapanterler'in lehine 8-5 sonuçlanınca
Amelo o yılın şampiyonu oluyordu, gol kralı da yine 17 golle Amelodan
bir oyuncusuydu. Ayrıca maçlardaki seyirci potansiyelinin fazla
oluşu oynanan futbolun kalitesini ve aslında futbol sadece futbol
için olsa ne kadar zevk vereceğini de göstermiştir.
1998 Terbiyesizlik
Bir sonraki yılın turnuvasını Baraka çevresi diye tabir edilen grup
yapmak istemiş ama büyük bir hırsla, tam bir yıldır buna hazırlanmış
olan S. İktidar Partisi'nin (şimdiki TKP) muhalefeti sonucu turnuva
düzenleyiciliğini tiksinti içinde onlara bırakmışlardır. S. İktidar
Partisi ise her şeyi hazırlamış olarak finale çıkmayı baştan garantilemişti
(turnuvaya önceki finalistlerden ne Amelo, ne Karapanterler, ne
Solblok, ne de Yıldızyumruk alınmamıştı). Finalde ÇBS (bir önceki
yıl Amelo'dan 7 gol yiyerek elenen takım, skor 7-1di, ki bunu övünmek
için değil İktidar partisinin maskesini iyice düşürmek için söylüyoruz)
ile karşılaşan İktidar Partisi yoğun bir iktidar muhalifi bir seyirci
kitlesiyle karşılaşmış ve maçı da kaybetmekten kurtulamamıştır (o
dönemin en özgün sloganları dillerdeydi: "İktidar sizin Kupa
bizim!", Size Ancak İktidar Yakışır!). kendi elleriyle hazırladıkları
güzelim(?) orak-çekiçli kupayı da kendi elleriyle teslim edince
neredeyse ağlama noktasına varmışlardı.
Soldan Tam Anlamıyla Kopuş
Bu ve bir iki yanlış davranış yeni sol kuşakla iş yapamayacağımızı
bize öğretti ve (sol) politikaya duyduğumuz nefret pekişti. Çünkü
gayet saf bir şekilde devrimci dayanışmayı artırmak, dostluk köprüleri
kurmak için yapmaya çalıştığımız turnuva, kazanma hırsı ve propaganda
aracına dönüşüyordu. En son istediğimiz şeydi bu. Az daha çıkış
noktamızı unutuyorduk: Baraka önü sahamıza sahip çıkmak! Özellikle
1997 Turnuvası olurken bir kaç kez rektör gelip incelemelerde bulunmuş
ama engellemeye çalışmamıştı. Hatta maçlarımızı izlerken sanırız
duygulanarak eski devrimcilik günleri aklına gelmiş olacak 2000li
yıllarda görevi bırakana kadar her sene sahamızı çimlendirdi. Biz
de terbiyesizlik yapıp çimler büyürken asla futbol oynamadık, bilakis
suladık, çimlere baktık daha güzel futbol oynamak için. Yani baraka
önü futbol sahası devrimci bir mücadelenin ürünüdür ve buna sahip
çıkanlar Anarşistler olacaktır.
Bölüm II
Bilinçsiz Anarşist Futbol Ligi
II-a) Organizasyon Olayı
Gerçekten de bir kaç yıldır çimlendirme yapılmamış, saha bakımsız
kalmıştı. Tabii gelen gideni aratır lafını doğrularcasına yeni rektör
sahaya abuk subuk çukurlar açtırmış ve yeni fidanlar diktirmeye
çalışılmıştı. Ama açılan çukurlar Amelo tarafından çuvallar dolusu
toprak taşınarak kapatıldı ve Lige hazır hale getirildi. Sahada
çim azalmıştı ama önemli olan geleneğe sahip çıkmaktı. Hemen hazırlık
maçları yapılmaya ve turnuvayla ilgili ilanlar ODTÜnün dört bir
köşesine asılmaya başlandı. Turnuva Çarşamba günü başlayacaktı.
Başvurular ise en son Salı günü yapılacak, keza kuralar da Salı
öğleden sonra (?) çekilecek, böylelikle fikstür belli olacaktı.
Ancak turnuva adına yaraşır bir bilinçsizlikle sözkonusu panoya
takım adlarının yazılmasının yanısıra oynayan elemanların da adlarının
bir bir yazılmasıyla herkesi kahkahaya boğuyordu. Bu, biraz da geçmişle
aramızdaki korkunç uçurumun da bir göstergesiydi; çünkü yıllar önceki
turnuvalarda katılımcıların adı Amelo arafından titizlikle korunuyordu
ve daha sonra yakılarak imha ediliyordu, aksi takdirde isimlerin
jandarma ve bittabi rektörlüğün eline geçme olasılığı vardı ve böyle
bir ihmalkarlığı
kimse kabul edemezdi. Oysa günümüzde, kitle isimlerini bu tür korkulardan
uzak rahat rahat yazabiliyordu ve yazmıştı da. Yaşlı Ameleler olarak
nerden nereye? demekten alamamıştık kendimizi. Derken yavaş yavaş
takım isimleri yazıldı. Başvurunun son gününe gelindiğinde takım
sayısı hala bildirilenin altındaydı. Telefonlar edildi, fırçalar
çekildi ve takım sayısı sekize getirildi. Böylelikle dörtlü iki
grup lig usulunden oynayabilecek kıvama geldi. Aksi takdirde yedi
takımlı bir lig ne gruba ayrılabilir ne de lig usulü oynayabilirdi.
Tam bir kaos. İçinden çıkılmaz bir durum! Neyse ki sorunlar halledilmiş
görünüyordu, en azından o gün öyle atlatıldı.
(Sakatlanan oyuncunun sağlık ekibi tarfından sedyeye yüklenmesi)
II.b) Bilinçsizlik
Çarşamba günü ODTÜde bilmemkaçıncı bahar şenliğinin ilk günüydü.
Keza kitle gala hesabına alkole abanmış, başta düzenleyenler olmak
üzere eğlencenin dozunu kaçırmışlardı. Bu surette gerçekten sorumluluk
sahibi bir iki takım belirtilen saatte orada olmuş ama rakip takım
olmadığı için maçlar oynanamamıştı (sonradan bu takımların rakip
takımlar maça gelemesin diye sözkonusu takımlara külli miktarda
alkol yardımı yaptığı ortaya çıkmıştı, demek ki lig o kadar da bilinçsiz
ve o kadar da dürüst değilmiş:) Ancak gecenin ilerleyen saatlerinde
ayılan futbolcular yaptıkları hataları anlamış ve futbolun herşeyden
önce geldiğinin idrakına varmıştı. Bu surette topluca, bir sonraki
gün 15:30dan itibaren maçların başlamısına karar verildi: Herkes
orada olacaktı!
Keza ertesi gün 12:30dan itibaren Baraka insanı yavaş yavaş ortama
gelmiş ve ilgilerini belirtmişlerdi. Bu gün önemli bir gündü, çünkü
lig başlayacaktı!
II.c) Maçlarrrrr Başlıyorrrrr
Açılış maçı, sonrakiler, sahaya Savaşa Hayır! diyen protestocuların
girişleri, onların saha dışına çıkartılmaları, korner atışlarında
yaşanan gerginlikler, sahaya atılan şişeler, koltuklar, sakatlanan
oyunculara anında müdahale (tabi tıp ekibinin kafasının çatıdan
düşen süpürge ile yarılması ayrı bir konu), seyircilerin bazı oyunculara
yoğun protestosu, bilinçsizlik, seyircilerin hiçbir takımı desteklememeleri,
iyi futbol, kadın futbolculara takımların gol attırma isteği (ve
bunda en azından bir kere başarılı olunması), ancak hemen her takımda
en az bir kadının olmasına karşın (ve en fazla), kadınlar takımının
olmayışına karşı hissedilen eksiklik duygusunun yaşanması....
İlk gün gerçekten bomba bir gündü. Özellikle yıllardır sahamızın
çimlenmemesine karşın yine rektörlüğün bilinçsizce yolladığı tribün
koltukları çok makbule geçti (bilinçsizlik heryerde, hatta rektörlükte
de).
(Bilinçsiz taraftar topluluğu)
II.d) Herşey Kazanmak Değil
Bizler, Baraka çevresi insanları, kapitalizmin kazanma üzerine kurulu
futbolundan nefret ediyoruz. Özellikle Almanyanın rakibi bezdiren
ancak hiçbir atraksiyonu olmayan, rakibi baskı altına alıp hataya
zorlayan futbolundan (ki bu Nazi işkencelerini anımsatır bizlere),
Kuzey Ülkerinin güce dayalı ama tekniği olmayan (tek atak tek gol-aman
gol yemeyeyim) -bunun mucidi ne yazık ki o kadar tekniğe karşın,
bizim gibi Akdenizli İtalyanların Katanaçyosudur- futbolundan ve
elbette ki faşist Fatih Terimin Ne yap yap maçı kazan taktiğinin
getirdiği, kazanmak için futbol oyununa karşı olduğumuzu bir kez
daha belirtiyoruz. Bizim için futbol skora dayalı bir oyun değildir.
Çoğumuz sahadaki mücadeleden haz alırız. Bu yalnızca oynadığımız
futbol için değil aynı zamanda izlediğimiz futbol için de geçerlidir.
Oynarken aramızda skoru tutan çok az kişi vardır onlar da muhtemelen
yanlış sayar (kendi lehine veya aleyhine, sorun değil). Ama kimse
onları yaptığı hata için suçlamaz. Çünkü sayan yoktur hisseden vardır
ve hisseden de sayan da hata yaptığının bilincindedir. Zaten kazanmak
da gereksizdir. Eğer çok zevkli bir maç bitmişse herkes birbirine
sarılır, kutlar, kimse kimseye kazanma muhabbeti açmaz. Herkes evine
güzel bir maç yapmanın rahatlığıyla gider, kazanmanın verdiği anlamsız
sevinçle değil (gidenler utansın). Çok sıkı bir futbol etiğimiz
vardır, bilmeyen biri bizle oynarken rakip oyuncuyu şaşırtmak için
burdayım, pas at filan derse ve oyuncu şaşırıp da pas atarsa herkes
oyunu bırakır, çünkü sahtekarlıkla atılan gol, hiçbir zaman gerçek
gol değildir Boş kaleye giren bir topa birisi yanlışlıkla biri değse
bile eliyle gerçekten golü atanı işaret eder. Rakibe kazara tekme
atmışsa onu kaldırır, maçı barakır. Eğer elemanı sakatlamışsa o
da onunla dışarı çıkar. Şahsi oynamaz. Olur olmaz yerde elle atlamaz.
Ve kadın erkek ayırmaz (kadınlara daha nazik girmek futbola ve kadınlara
hakarettir).
(Sahaya giren savaş karşıtı protestocu ve onu yakalamaya çalışan
görevli)
II.e) Lig Olayı
Lig elbette ki yarıda kaldı. Katılım genelde istekli insanların
gelmesine karşın sıcaklığın fazla oluşu ve bünyelerdeki alkol oranının
fazlalığı isteksizliği artırdı. Bu aslında hedeflenen olaydı. Kimsenin
kazanmak için oynamadığının bir göstergesiydi. İki maç üstüste aynı
kadroyla maça çıkan takım yoktu. Bütün takımlar karışmıştı, forma
aşkı, takım aşkı diye bir şey söz konusu değildi ve bu tipik Baraka
önü futbolunun bir özelliğidir. En az dört oyuncu biraraya geldiğinde
maç yapılır ve oyuna girmek isteyen elemanlara genelde hayır denmez.
Böylece oyuncu sayılarının absürd rakamlara ulaştığı günlerin sayısı
hiç de az değildir. Ancak en absürd oyuncu sayılarında bile oldukça
zevkli maçların olduğu şüphesizidir.
Baraka önü Amelo futbolu uzun yıllardır sürdürülen mücadelenin ürünü
olarak daha pek çok kuşağa çok güzel anılar yaşatacak, öğrenmek
isteyenlere bir çeşit Anarşist futbol okulu olacak ve kitlenin gelişimini
sağlayacaktır. Amaç kazanmak değil mücadeleyi paylaşmaktır.
Emeği geçen herkes teşekkürü hak etmiştir ve lig asla bitmeyen bir
sürecin sembolik bir parçası olarak tarihteki yerini alırken, baraka
önü futbolu sonsuza dek sürecektir, sürmelidir de.
Bizim için hakedilmeden, kötü oynanarak kazanılmış maç utançtır,
haz vermez.
Bir Bahar Şenliği Duyurusu
BİLİNÇSİZ ANARŞİST FUTBOL LİGİ
BAHAR ŞENLİĞİ SÜRESİNCE BARAKA ÖNÜ 15:30DAN SONRA
• TAKIMLAR 4 VEYA 5 KİŞİ OLACAKTIR (KADIN-ERKEK KARIŞIK OLSA DAHA
İYİ OLUR)
• MAHALLE FUTBOL KURALLARI GEÇERLİDİR
• MAÇLARDA HAKEM OLMAYACAKTIR
• GALİBİYETE PİRİM VEREN 3 PUAN SİSTEMİ YERİNE 2 PUAN SİSTEMİ UYGULANACAKTIR
(BERABERLİĞE PİRİM-DOSTLUK KAZANSIN)
• ŞAMPİYON OLANA KUPA MUPA VERİLMEYECEK
• MAÇTAN SONRA FORMA DEĞİŞTİRİLİP ŞARAP İÇELECEK
Ne galibiyet ne skor
Sadece futbol!
Amelo, Unido, Jamas Sera Vencido!