SIFIR HAKKINDA BAZI ŞEYLER - I


Ali Pekşen


Giriş
Sıfır rakamı en son keşfedilen matematiksel “değer” olarak, diğer rakamlardan oldukça farklıdır. İnsanoğlu günlük hayatında sıfırı kullanmadan, sıfır olmaksızın yüzlerce yıl yaşamıştır. Bir şeyin yokluğunu anlatmak için bir sayıya ihtiyacı yoktur aslında. Sıfırsız bir hayat mümkündür. Sıfırsız matematik de mümkündür. Örneğin eski Mısır sıfır rakamını kullanmadan da matematikte oldukça ilerlemişlerdi. Seife’nin işaret ettiği gibi, matematiği Mısırlılardan öğrenen ve onu felsefelerine katarak daha da ilerleten Yunanlılar da sıfırı keşfedenler olmadılar. Sıfır batıda değil doğuda keşfedildi. Bu üzerinde düşünülmesi gereken bir tespit.

Kimileri sıfırın keşfinin insanoğlunun en büyük başarılarından biri olarak görür.

Öyleyse sıfır rakamının ortaya çıkışını tetikleyen gereksinim nedir?

Sıfır genellikle sayılara ilişkin sınıflandırmaların dışında kalır. Bir tür sınır bölgesi, eşik, başlangıç noktası, referans noktası kabul edilir. Hızlıca bir düşünecek olsak sıfır ile ilgili aklımıza şu çağrışımların gelmesi mümkün: zıtlar arası denge, evrenin başlangıcı, doğum, yolun başlangıcı, beyaz (örneğin bir bilgisayar yazılımı olan photoshop uygulamasında beyaz sıfır ile temsil edilir ve beyaz tüm renklerin birleşiminden oluşur), şimdiki zaman, yerçekiminin bitişi, büyük patlama, objektiflik (her hangi bir değeri ifade etmediğinden, ne negatif ne pozitif olduğundan), boşluk, yokluk, hiçlik, vb.

Sıfır rakamı üzerinde düşünmeye onun tarihini inceleyerek başlayacağız. Böylece hem bu rakamın sayıların tarihindeki farklı yerini anlamış olacağız hem de onun üzerine yazacaklarımıza bir temel oluşturmaya çalışacağız. Ardından sıfır kavramının etimolojik anlamları üzerinde duracağız. Son olarak sıfır kavramının çağrışım zenginliğini göstermek üzere Hint anlayışından bahsedeceğiz. Ancak konunun İslam tarihi ve felsefesi ve özellikle islam tassavvufu açısından incelenmesi de, sonradan ele almak üzere bu yazının sınırları dışında bırakılmıştır. (1)

Sıfırın Keşfi ve Kısa Tarihçesi
Sıfır işareti, basılı ilk defa 13. yüzyılda görülmüş olmasına rağmen, Ronan’a göre bu tarihten bir kaç yüzyıl önce beninsenmiş olabilir. Bu işaretin, 9. yüzyılda Hindistan’da doğduğu ileri sürülmüşse de, yeni araştırmalar durumun bu kadar basit olmadığını göstermektedir. Sıfır işaretini taşıyan ilk yazıtlar MS 683’ten hemen sonra Kamboçya ve Sumatra’da eşzamanlı olarak meydana çıkmıştır. Çeşitli sebeplerden dolayı, sıfırın Hindistan’dan değil fakat Hint kültürü ile Uzak Doğu kültürü arasındaki bir bölgede doğmuş olması muhtemeldir. Çin hesap tahtasında boş bırakılan yerin, Hintli filozoflarca “hiçlik” (void) ve Taocu mistisizmin “boşluk” (emptiness) fikriyle birlikte sıfırın doğuşunda rol onamış olması mümkündür. (Ronan, 2003: 166)

George Ifrah, sıfırın keşfinin hiç de açık olmadığı fikrindedir. Çünkü Hindistan’ın, Mezopotamya’nın ve Maya uygarlığı’nın dışında, başka hiç bir kültür ona kendi kendine ulaşamamıştır:
Konum ilkesinin keşftmeyi başarmış olan Çinlilerin bile onu düşünmemiş olduğunu anımsarsak , sıfırın keşfinin önemini daha iyi kavrarız: Bu kavram Çin bilimsel yapıtlarına ancak M.S. 8. yüzyıldan itibaren, kesinlikle modern sayılamanın etkisiyle girmiştir. (...) Babil bilginleri de zaten bin yıldan daha uzun bir süre boyunca sıfırdan habersiz olmuşlardır: Kolyaca tahmin edilebilecek sayısız hatanın ve karışıklığın nedeni budur. (Ifran, 1995: 57-58, IV CİLT)

Ifrah’a göre tarihin ilk sıfırı M.S. 4. yüzyılda Babillilerin kullandığı sıfırıdır ve ardından bir kaç yıl sonra Maya sıfırı gelmiştir.

Davenport (web p.)’e göre yeni ufukların açılmasında çok büyük etkileri olan sıfır kimi zaman lanetli, kimi zaman ise vazgeçilmez bir rakam olmuş, bir zamanlar şeytanın rakamı diye suçlanmış ve ardından barbarların icadı olarak anılmıştı. Buna örnek olarak 1299 Floransa tarihli bir kararnameyi gösterir. Bu kararnamede, Italyan Floransa kambiyo loncalarının, Arap rakamlarını, özellikle de "sıfır"ı kullanmayı yasakladığı görülür. Kararın altına da küçük bir not düşülmüş: "Bu çok yaygın olmayan rakamın, Arap ülkeleri dışında kullanımı, ticarette çok büyük kargaşaya yol açabilir..." Ancak bu yasak kararına rağmen o tarihlerde kağıt üzerinde hesap yapmaya başlayan Avrupalı tüccarlar yoğun bir biçimde Araplar'dan gelen sıfır rakamını kullandılar. Çünkü sıfır olmadan, sadece Romen rakamlarıyla yazılı hesap yapmak hemen hemen olanaksızdı.

Davenport ‘a göre, Avrupa'ya sıfır oldukça geç bir tarihte gelmesine karşın, Antik Çağ'ın birçok medeniyetinde sıfır kavramının varolduğu görülür. Örneğin Eski Mısır'da sıfır yerine bir sembol kullanılyordu. Öte yandan, yine Mısırlılar'ın sıfırlı rakamların varlığından M.Ö. 2000 yıllarında bile haberdar oldukları kanıtlanmış. Eski Mısırlılar, 10 rakamını U harfiyle, 100 rakamını C harfiyle ve 1000 rakamını da lotus çiçeği şekliyle gösteriyorlardı.

Ancak, matematikteki en büyük devrim, kuşkusuz sıfır rakamının devreye girmesi ile değil, rakamların yerleştirilmesinde pozisyon kavramının ortaya çıkmasaydı. Örneğin, 249 rakamında 2 rakamı 100'ler hanesini oluşturuyordu, çünkü sağdan itbaren üçüncü pozisyondaydu. 4 rakamın 10'lar hanesini oluşturuyordu, çünkü sağdan itibaren ikinci sıradaydı. (Davenport , web p.)

Davenport "rakamların pozisyon sıralaması" sistemini ilk uygulayıcıların Babilliler olduğu konusunda Ifrah ile hemfikirdir.

Babilliler rakamların pozisyon sistemini bulmuşlardı, ama "0" rakamı için herhangi bir sembol kullanmıyorlardı. Sadece sıfır yerine, rakamın ortasında bir boşluk bırakıyorlardı. Tabii, bu da 11 ile 101 gibi rakamları birbirinden ayırdetmede sorun yaratıyordu. (Davenport , web p.)

Davenport ilk sıfır sembolünün kullanıldığı tarih olarak Ifrah’an bir yüzyıl öncesini işaret eder:
Yüzlerce yıl sonra Babilli tüccarlar, sıfır yerine birbirine paralel iki çizgiden oluşan bir sembol geliştirmişlerdi. Bu sembol ilk kez, M.Ö. 300 yıllarında Büyük Iskender döneminde kullanılmıştı. (Davenport , web p.)

Davenport sıfır rakamının Hint kökeni ve ilk kullanan uygarlıklar konusunda da Ifran’a benzer bir yaklaşım içindedir: Sıfır rakamı Çin'de 8. yüzyılda ortaya çıktı. Büyük olasıkla Hindistan'dan gelmişti. Sıfırı tanıyan bir başka eski uygarlık da Mayalar'dı. Bu rakamı kendi özel yazım biçimlerinde bir göz şeklinde çiziyorlardı. Ancak, Mayalar'ın neden 0 rakamıyla ilgilendikleri bugün hala bir bilmece (...) Sıfır rakamının bugünkü anlamda kullanımına ilk kez Hindistan'ta tanık olunur. Hint yarımadası'nda bu rakamın yer aldığı bilimsel metinlere ve hesaplamalara ilk kez M.S 630 yılında rastlanıyor. Ancak, bu sistemin yaratıcısı ve kuadrik eşitlikler üzerinde çalışan Hintli matematikçi Brahmagupta (598-670), rakamları sıfıra bölme işlemini bir türlü çözümleyememişti. Ondan tam 1000 yıl sonra bir başka Hinti matematikçi Bhaskara (aslında Diophantine eşitliğine getirdiği ikincil yorumuyla ünlenmişti.), bir rakamın "0" a bölümünün sonsuz olduğunu söyledi. Bunun tek istisnası, kesin bir sonuç olmayan sıfırın sıfıra bölünmesiydi. Ve Bhaskara (1114-1185) "sonsuz" u şöyle tanımlıyordu: "Hiçbir değişiklik göstermeyen bir miktar... Bu miktara ne ekler ya da çıkarırsanız, hiç bir değişiklik ortaya çıkmaz... Yani Tanrı'nın sonsuzluğu gibi..." (Davenport , web p.)

Avrupalılar ise, o tarihlerde bu tip keşiflerden çok ama çok uzaktılar. Avrupa, ekonomik ihtiyaçlarla birlikte sıfır rakamını dışarıdan ithal etme zorunda kaldı.

Hintliler'den Araplar'a geçen sıfır rakamını ithal eden Avrupa, o tarihlerde rakamın biçimi konusunda da bir tutarlılığa sahip değildi...

Sıfır’ın tarihine ilişkin biraz farklı bir yaklaşıma Schimmel’in Sayıların Gizemi adlı eserinde rastlıyoruz. Schimmel sıfırın, Hindistan ve oradan geçtiği İslami dünya ve en sonunda getirildiği Avrupa ile sınırlı olmadığını; Mayaların ve belki de onlardan önce Olmeklerin, Hindistan’da bulunuşundan tamamen ayrı olarak ve anlaşıldığı kadarıyla da Hintlilerden önce sıfırı bildiklerini iddia ediyor: Yirmili Maya sisteminde 19 sayısını sıfır izliyordu. Bu sistemin Mayalarca ya nokta-çizgi kombinasyonları ya da baş biçimindeki yivlerde kullanıldığına dikkat edilmelidir. (Schimmel , 2002: 18)

Mayalar bu rakamı kendi özel yazım biçimlerinde bir göz şeklinde çiziyorlardı. Aslında kullandıkları bu işaret boş istiritye, yani xok idi (bakınız şekil bir): Xos sözcüğü esas olarak yuvarlak, eğri şey, daha kesin olarak “oyuk” demekti. (Schimmel , 2002: 18). Daha önce de belirttiğimiz gibi 20’li Maya sayı sisteminde 19 sayısını sıfır izliyordu ve sayılar ya nokta çizgi kombinasyonlarıyla ya da baş biçimindeki yivlerle görselleştiriliyordu. Sıfırı temsil eden baş varyantında çeneye yerleşmiş bir el bulunmaktadır (bakınız şekil 2).

Bazı Avrupalı matematikçiler Arapların kullandığı noktayı tercih ederken, diğerleri daire biçimini yeğliyordu.

Sıfır rakamını ilk Avrupa'ya getiren kişinin İtalyan Matematikçi Leonardo Pisana olduğu ileri sürülüyor. Tüccar babası Bonnaccio ile birlikte uzun yıllar Doğu toplumlarını gezen Pisano, 1202 tarihinde yayınladığı "Liber abaci" isimli kitabında sıfır kullanarak yazılı hesap yapmanın tekniklerini anlatıyordu. Pisano, Arapça "sıfır" kelimesine benzer yeni bir sözcük aramış ve bir rüzgar adı olan" zephrum"u önermişti.

Sıfır, bir bölüm tarihçi ve bilim adamına göre, insanlık için çok büyük bir keşiftir. Sıfır olmasaydı, bugünkü çağdaş matematik sistemine asla ulaşılmayacaktı. Bir başka grup tarihçi ve bilimadamına göre ise "hiç de öyle değil" . Bu grupta yer alanlar, binlerce yıl insanlığın onun yokluğunu hissetmediğini söylüyorlar. Gerçekten de, geometrinin , aritmetiğin ve astronominin temelleri sıfırın kullanımından çok önceleri atılmıştı. Ancak sıfırın keşfinin pek çok açıdan çığır açıcı olduğu fikrine yakın durduğumuzu söylemeliyiz. Bu yaklaşımı ete kemiğe büründürmek için Ifrah’a kulak verelim:

İnsanoğlu binlerce yıl boyunca “yok” ya da “hiç”i simgeleyen bir simgeden yosun olan elverişsiz dizgelerle karşı karşıya kalmıştır. Bundan ötürü uzun süre, bizim bugün sıfırın altıdaki sıcaklıkları ya da bir banka hesabındaki borç miktarını dile getirmek için kullandığımız “eksi” sayılar tasarlama olanağından yoksun kalmıştır. Aynı şekilde 3-5 gibi bir çıkarma uzun süre olanaksız diye görülmüştür. (...) Zor ve dahice bir icat olan sıfır, modern cebirin ve Avrupa Rönesansından beri matematiğin tüm dallarının gelişmesine yol açmıştır. (Ifrah, 1995: 196, Cilt VII)

Bugün de kullanılan yatay pozisyon sisteminde, en sağdaki birinci rakam birler hanesini temsil ederken, sonrakiler 10'lu haneler olarak devam ediyor. İşte bu noktada , boş kalan kısmı belirtmek için sıfıra olan ihtiyaç ortaya çıktı. Batı geleneğinde sıfırın kullanımı Doğu toplumlarına oranla çok daha geç yıllara rastlamaktaydı. Hem Ifran hem de Davenport’a göre bunun en büyük nedeni de, Eski Yunanlıların aritmetik yerine geometri ile ilgilenmesiydi. Çizgilerin ve pergelin egemen olduğu bir alanda sıfıra olan ihtiyacın pek kendini hissettirmemesi doğaldı. Öte yandan Eski Yunan'da aritmetik işlemleri oldukça ilkel ama pratik bir yöntemle gerçekleştiriliyordu. Yunanlılar "calcoli" ( hesap) adını verdikleri küçük çakıl taşlarıyla toplama ve çıkarma yapıyorlardı. Bu şekilde bir nevi aritmetik işlemleri kolaylık arz ediyordu. (Daveport, web p.)

Öte yandan batının sıfıra karşı mesafeli duruşunun kaynağı olan eski yunan uygarlığının sıfırı kullanmayışlarının hatta red edişlerinin nedeni olarak, Seife, asıl felsefeyi görür:
Sıfır batının temel felsefi inançlarıyla çatışıyordu, çünkü sıfır kavramının içinde Batı öğretisi için çok zararlı iki düşünce kapsanıyordu. Gerçekten de bu kavramlar uzun süren egemenliğinin ardından Aristotales felsefesini sonunda yok edeceklerdi. Bu tehlikeli düşünceler boş ve sonsuz düşünceleriydi.

Yunan felsefesi boşluk yoktur tezine dayandığından o evrende yokluk diye bir şey de yoktur. Oysa bu kavramlar olmadan sıfır düşünülemez ve kurgulanamazdı zaten. Bu yaklaşımın sıfır yoktur fikrine ulaşmasını kendi içinde gayet tutarlıdır. Batının sıfıra karşı mesafesi ve korkusu yaklaşık iki bin yıl devam etti.

Oysa Doğu, Seife’nin de dediği gibi sıfırı hoş karşıladı. Avrupa’da dışlanırken Hindistan da ve Arap topraklarında yayıldı. Çünkü Hint felsefesi ve inanç sistemi yokluk, boşluk ve sonsuzluk gibi batının uzak durduğu kavramlara, daha sonra detaylı olarak açıklamaya çalışacağımız üzere, kuçak açmışlardır.

Sıfırın Etimolojik Kökenleri
Sıfır kavramının farklı uygarlılarda, farklı dillerde ve farklı tarihsel dönemlerde çok zengin etimolojik anlamları vardır. Bu anlamlar üzerine biraz ayrıntı durmak bize sıfır kavramının açık ve kapalı, doğrudan ya da dolaylı göndermelerine ulaşmamızı sağlayacaktır. Etimolojik anlamlarının zenginliği bize gösteriyor ki, sıfırın anlamı bir niteliğin yokluğunu temsil eden bir sayısal temsilin çok ötesindedir.

Bazı tarihçilere göre, sıfır rakamının biçimi, eski Yunanca "yokluk" anlamına gelen "ouden" kelimesinin ilk harfi olan "omicron" harfinden geliyor. Ancak, bu iddia pek geçerli değil. Çünkü, Antik Yunan'daki sıfır sembollerine baktığımız zaman bunların "omicron" harfinden çok farklı olarak, desenlerle süslenmiş, çember biçimindeki şekiller olduğunu görüyoruz. Sıfır rakamının bugünkü şeklinin büyük ölçüde Hintli matematikçilerin "bir rakamın yokluğu"nu göstermek için kullandıkları nokta işaretinden geldiği tahmin ediliyor.

Sıfır rakamı farklı kültürlerde tarih boyunca çok farklı isimlerle anılmıştı.

Köktürk’e göre, bugün, bütün Batı dünyasında sıfırı anlatmak için kullanılan "zero" kelimesi Arapça "sıfır" kelimesinden geliyor. Bu kelime Batı dillerinin kökenini oluşturan Latince'ye önce bir rüzgar adı olan "zephyrum", daha sonra "zefiro" ve son olarak "zero" adıyla yerleşti. 13. yüzyılda "zero" nun yanısıra bir başka kelime daha üretilmişti: "Cifra". Bugün cifra kelimesi terkedilmiş durumda. Fakat, birçok Latin dilinde "cifra" “değersiz adam" ifadesinin karşılığı olarak hala kullanılıyor.

Köktürk ayrıca Antik çağda Çinliler sıfır rakamını “ling” kelimesiyle çağırdığını belirtiyor: “Ling” yağmur yağdıktan sonra herhangi bir nesnenin üzerinde kalan küçük su parçasına verilen isimdi. Bugünkü birçok Latin dilinin kökenini oluşturan Sankrit dilinde, sıfırın “gagana (uzay)”, “sunya (boşluk)” ve “bindu(nokta)” sözcükleriyle adlandırıldığı görülmektedir. Hint bilginleri, daire şeklinde gösterdikleri ve bugünkü ifadeyle "0" olarak adlandırılan kelime için, bir şeyin hiçliği ve boşluğu anlamını ifade eden “sunya” adını vermişlerdir. Islam bilginleri da bu işareti ve anlamını öğrenince; Arapçada boşluk anlamına gelen "es-sıfır" adını vermişlerdir. Leonardo Pisana, es-sıfır kelimesini Latince'ye çevirerek Latince metinlerde “cephrum” şeklinde Latince'leştirmiştir . (Köktürk, web p.)

Daha sonraki yıllarda, Avrupa'nın değişik ülkelerinde, değişik yazım biçimleri ortaya çıkmış ve bu arada “0” da değişik isimler almıştır.

Davenport ile devam edelim: önce bir rüzgar adı olan “zephyrum”, daha sonra “zefiro” ve son olarak da “zero” adını almıştır. Bugün, bütün Batı dünyasında sıfırı anlatmak için kullanılan "zero" kelimesi Arapça "sıfır" kelimesinden geliyor. Fransa'da ise, “gizli işaret” anlamına gelen “chiffre” şeklinde adlandırılan cephirum kelimesi, “chiffer= hesap yapmak,” şeklini alarak, yaygınlaşmayı sürdürmüştür. (Davenport, web p.)

Batı'da, Italyanca aynı anlama gelen, “zero” sözcüğünün kabulü sonucu, bu sözcüğün iki ayrı anlamı nedeniyle İngiltere'de “cipher” ve “zero” biçimini, Almanya'da “ziffer” yazım biçimini almış, 14. yüzyıldan sonraki yıllarda da “ziffern”yazım şeklinde kullanılmaya başlanmıştır.

Sıfır’ın etimolojik kökeni konusunda Schimmel de benzer bir yaklaşım içindedir. Schimmel göre Arapçası olan “sıfr”dan, “cifr”,” chiffre” ve bir yandan Almanca “Ziffer”, öte yandan İngilizce “zero” türetilmiştir:
Kendi başına bir anlamı olmayan, ama kendisinden önce ya da sonra gelen sayılara anlam kazandıran bu sıfır, onbeşinci yüzyıl gibi geç tarihlerde bile “umbre et encombre” yani “karanlık ve engelleyici” olarak görülüyor ve Almancası “Null”, “nulla figura”, “gerçek” bir rakam olmayandan türetilmiştir. (Schimmel, 2002: 18)

Sıfır hakkında Hint Anlayışı
Sıfır kavramının çağrışımal zenginliğini daha da açmanın en iyi yolu, bu kavramla ilgili Hint anlayışından bahsetmek. Bu konudaki temel referansımız George Ifrah’ın Rakamların Evrensel Tarihi adlı kitabın Hint Uygarlığının Sayısal Simgeler Sözlüğü adlı 6. ciltidir.

George Ifrah göre Hint sıfırı, çok eskiden beri, yanlız boşluk ya da yokluk anlamına değil, gök, uzay, gökyüzü, gökkubbe, atmosfer, esir, hiç, önemsiz nicelik, anlamsız öge, yok sayısı, hiçlik anlamına da gelmiştir. Sıfır hakkındaki Hint anlayışı, çağının tüm felsefelerinin boşluk, hiççilik, hiçlik, anlamsızlık, yokluk ve varlık olmayan kavramlarını aşıp ötesine geçmiştir.

Daha önce de belirttiğimiz gibi Sanskritçede sıfırı gösteren sözlük, “boşluk” anlamına gelen “skunya”dır. Ifrah ile devam edelim:

“Shunyatada”nın ya da “boşluk” felsefesinin temel kavramı olan bu kavram aslında “ortanın yolu”dur yani “Madhyamaka”. Bu öğreti her bileşik şeyin (samskrita) boş (shunya), gelip geçici, kişisiz (anatman) olduğunu, güçlükle yapıldığını (dukha) ve özgür doğası bulunmadığını ileri sürer. Bundan ötürü, gerçekliği gerçeklik olmayandan ayırmayan bu görüş bu şeyleri tam bir maddesizliğe indirger. Yani boşluk, hiççilik, hiçlik, olmama, anlamsızlık ve yokluk gibi felsefi kavramlar, Hindistan’da, bu kavramları bağlantısız gibi düşünen Yunan-Latin halklarının tersine, erkenden çok tutarlı olarak tasarlamışlardır. (Ifrah, 1995: 163, Cilt VI)

Sıfır anlamına gelen öteki Hint sayısal simgeleri şunlardır: “doluluk”, “tümlük”, “tamlık”, “bitmişlik” anlamındaki “Purna”; “su üstünde yolculuk” anlamındaki “Caladharapatha” ve “Vishnu’nun ayağı” anlamındaki “Vishnupada”dır.

Görüldüğü üzere, göğü, uzayı, atmosferi, gökyüzünü, gökkubbeyi dile getiren sözcüler yanlız boşluğu değil sıfırı da imlemeyi üstlenmiştir.

Gökkubbe insanlarca bazen dairemsi bir çizgiyle bazen bir tam daire ile betimlendiğinden, bilinen küçük daire, bir yer değiştirmeyle, Hintlilerde, simgesel olarak sıfır kavramını imlemeye başlamıştır.

Sıfır anlamını kazanmış olan başka bir sözlük de bire bir olarak “nokta”yı imleyen “bindu” sözcüğüdür. Gerçekte, nokta, merkezine indirgenecek ölçüde küçültülmüş bir daire oluşturan en temel geometrik şekildir.

Ama Hindular için “bindu” görünmeyen biçimi içindeki evreni simgeler ve evrenin görünüşler dünyasına dönüşmesinden önceki halinin bir betimlemesini oluşturur. Ifrah’a göre en şaşırtıcı olanı ise sıfırı dile getirmek için kullanılan Sanskritçe sözcükler arasında bire bir olarak “sonsuz” anlamına gelen “ananta” sözcüğünün bulunmasıdır. Gök, uzay, atmosfer, gökkubbe... sıfırın simgesel adlarıydı ve bu koşularda kosmosun uzaylarının boşluğu ile gökyüzündeki yıldızların, uzayın büyüklüğünün, göksel ögelerin bengiliğinin temsil ettiği çokluk arasında bir ilişki kurulmaması olanaksızdı. “Esir”e (aksha) gelince, onun da bir atomlar sonsuzluğundan (aanu, paramanu) oluştuğu düşünülüyordu. İşte Hintlilerde sıfır ile sonsuzun mitolojik, evrenbilimsel ve metafizik açıdan hem zamanla hem uzayla biraraya gelmiş olmasının nedeni budur. (Ifrah, 1995: 165, Cilt VI)

Toparlayacak olursak Hintliler, boş, boşluk, hiç, yokluk, hiçlik, anlamsızlık gibi kavramları bir araya getirmeyi tüm diğer kültürlerden çok önce bilmişlerdir. Bunların tümünü, miladi takvimin başlangıcının hemen öncesi ya da hemen sonrasında, tek bir “shunyata” (boşluk) adı altında toplayarak işe başlamış; sonra, en azından M.S. 5. yüzyıldan itibren “shun-ya-kha” (ondalık konumlu sayı sisteminde belli bir basamağın birimlerinin yokluğundan doğan “boş uzay” olarak sıfır imi) adını kullanmış, ardından da bunları M.S. 7. yüzyılın başından çok önce, “Shunya-samkhya” (sıfır sayısı) adı altında bir araya getirmişlerdi.


Kaynaklar
CHARLES, S: Sıfır, Tehlikeli Bir Düşüncenin Yaşamöyküsü, Çeviren: Nur KÜÇÜK, Yasemin ÇEVİK, Evrim Yayınları, İstanbul, 2000.

DAVENPORT, G.: http://goto.bilkent.edu.tr/gunes/Mektuplar/mektup15.htm, Erişim Tarihi: Haziran 2009.

ENGELS F.: Doğanın Diyalektiği, Çeviren: Arif GELEN, Sol Yayınları,Yedinci Baskı, Ankara, 2002.

KÖKTÜRK, E.: http://www.matematiktutkusu.com/page,1,199-sifir-rakami-sayisi-sifirin-bulunusu-tarihi.html, Erişim Tarihi: Haziran 2009. http://en.wikipedia.org/wiki/0_(number), Erişim Tarihi: Haziran 2009.

IFRAH, G.: Rakamların Evrensel Tarihi, 7 Cilt, Tübitak, 4. Basım, İstanbul, 1995.

RONAN, C.A: Bilim Tarihi, Tübitak Yayınları, 2.Baskı, İstanbul, 2003.

SCHIMMEL, A.: Sayıların Gizemi, Kabalcı Yayınları, 2.Baskı, İstanbul, 2002.

Dipnot
1. Matematik dışında, kimyadan tıpa, bilgisayardan müziğe pek çok farklı alanda sıfırın kullanımı üzerine düşünmek çok faydalı ve gerekli bir çalışma olsa da, yine bu yazının sınırlarını aşmaktadır. Ancak bunların varlığını hatırlatmak bile sıfır konusun aslında yazdıklarımız dışında hiç de azınsanmayacak bir alanın varlığına işaret edecektir. Örneğin kimya biliminde, tetraneutron elementinin atom sayısı sıfır olarak önerilir. Hatta matematikte geçerliliği olmayan “-0” kavramı bile bilgisayar biliminde, istatistik biliminde ve meteroloji’de kullanım alanı bulmaktadır. Fizikte sıfır pek çok fiziksel büyüklük için özel bir role oynar. Sıcaklık derecelendirmelerinde sıfırın yeri derecelendirme sistemine göre değişir. Örneğin Kelvin derecinde sıfır noktası -273 °C'ye (mutlak sıcaklık) denk gelmektedir, bu da olası en soğuk sıcaklık derecesidir. Celsius derecesinde ise 0 noktası erime/donma noktası olarak alınmıştır. Fizikte "enerjinin sakınımı" prensibi, evrendeki tüm güçlerin, hareketin ve enerjinin toplamı “SIFIR” olduğunu vurgular. Bunun nihilizme kadar uzanan çok farklı felsefi yansımalarının olması da şaşırtmamalı.