BEKİR HARPUTLU İLE BİR KONUŞMA (1974)
_ Nurettin Çalışkan
Nurettin Çalışkan
ncaliskan@dogus.edu.tr
Bir dönem FKF yönetimi köylülerle ilişki
kurma ve köylü mücadelelerine katılmayı rastlantısal olmaktan
çıkarmak için bir dizi çalışmanın içine girdiler. Köylülerin içinde
bulundukları koşulları daha iyi algılamak, diğer kesimlerle ilişkilerini
ve çelişkilerini daha iyi yorumlamak ve kırlarda sınıf mücadelesinin
tahlillerini yapmak için köylerde yaz çalışmaları örgütlediler.
ODTÜ Öğrenci Birliğinin düzenlediği yaz çalışmaları konusunda
, o dönemde yayınlanan , Öğrenci Birliği Haber Bülteni ODTÜ'de,
Bekir Harputlu ile bir söyleşi yapıldı. Kendisi ile yapılan konuşmada
Harputlu şunları söylüyordu. (Nurettin Çalışkan)
Soru- Bu yıl bizim de içinde bulunduğumuz yaz
çalışmalarını yönettiniz. Çalışmalarınızı derleyip bir kitap halinde
yayınlayacağınızı biliyoruz. Fakat, ODTÜ'lü arkadaşlarımız bu
çalışmalardan daha önceden haberdar olmak isterler. Kısaca amaçlarınız
ve çalışmaları nerelerde yaptığınız hakkında bir kaç söz söyler
misiniz?
- Amacımız çok yönlü. Önce ODTÜ'lü öğrencilerin Türk yurdunu,
Türk halkını, onun sorunlarını, kaygı ve korkularını, yaşayış
biçimini öğrenmesi, Türk halkını işlerin başında, çiftini sürerken
ya da madenine girerken gidip görmesi, sözün kısası Türkiye'de
üretimde çalışanların çilesini bilmesi, tanımasıdır. Bu tanıma
ve öğrenme işlemini metotsuz yapamaz düşüncesinde olduğumuz için
ellerine, verebildiğimiz kadar tabii, bir de metot verdik.
Soru- Yani sizce bu üniversitede okuyanlar Türk
halkını tanımıyorlar mı ?
- Ben, kesinlikle evet derim bu sorunuza. Tabii çok azı sözümün
dışındadır. Örneğin ODTÜ'de çalışan sınıftan çok az öğrenci vardır.
Çünkü bütün geri kalmış ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de okuma
olanakları yalnız hakim ekonomik sınıfın çocukları içindir ve
kendileri yararına işlemektedir. Ayrıca orta sınıfın çocukları
da, oran olarak az miktarda okuma olanağına sahiptir. Hatta şunu
da ortaya atabilirim, Urfa'lı olup da Urfa'yı tanımayan yani kendi
doğduğu ve yaşadığı memleketi bile tanımayanlar vardır.
Soru- Bu sorumuza tekrar dönmek kaydıyla amacınızın
diğerini sorabilir miyiz?
- Önceki sorunuza her zaman daha açık ve delillerle cevaplar verebilirim.
İkinci amacımıza gelince, çalışan sınıfın çalışma koşullarını,
yaşadıkları yerleri, toprak dağılımını, ürettiklerini v.s. rakam
olarak bilimsel bir metotla ortaya çıkarmaktı. Daha özeti, çalışan
sınıf ne kadar üretiyor ve karşılığında ne alıyor, artı-değeri
nedir, toprağının ve yaşamasının sorunlarını çıkarmak ve yayınlayarak
bu konuda bir katkıda bulunmaktı. Ayrıca, maden işletmelerinin
bulunduğu bölgelerde işletmelerin çevreye ekonomik, sosyal yönden
katkılarını ortaya çıkarmaktır. Bu amaçla yapılan çalışmalar bölgede
yapılan yatırımları hesaplama yönünden olmuştur. Bölgede kalkınma
hızını bulmak, bunu genel kalkınma hızı ile karşılaştırıp bölgenin
Türkiye kalkınma hızına etkisini tespit etmek bize az gelişmiş
kapitalizm çerçevesi içinde bu gibi işletmelerin kalkınmadaki
rolünü göstermiştir.
Soru- Bilimsel dediniz. Yaptığınız çalışmalar
yüzde yüz bilimsel midir ?
- Çalışmalarımız belli ölçüler içinde eksiktir. Önce zaman içinde
değişikliği inceledik. Olayları var olan zaman içinde durgun olarak
inceledik. Fakat öğrendiklerimiz bizlere, ODTÜ öğrencilerine ve
ülkemizdeki diğer üniversite öğrencilerine okudukları derslerde
öğretilmeyenlerdir.
Soru- Çalışmalarınızı kaç şekilde ve nerelerde
yaptınız ?
- Çalışmalarımızı başlıca dört ayrı şekilde gösterebiliriz. İlk
ikisi elimizden geldiğince bilimsel, üçüncüsü, Türkiye’nin ana
meselelerine öğrencinin devrimci bir açıdan eğilmesi idi. Dördüncü
şekilde ise bireysel çalışma olup bilimsel değildi.
Soru- Biraz daha açıklar mısınız ?
- Bilimsel olmasına çalıştıklarımız, “işletmenin çevreye Etkisi”
konulu olup bu çalışmalar öncelikle Etibank işletmelerinin bulunduğu
yerlerde yapıldı. Göcek, Halıköy, Emet, Kütahya bölgelerinde yapılanlar
yüzde yüz bir başarıyla sonuçlandı ve kitap çalışmalarına başlandı.
Murgul ve Maden bölgelerinde bazı aksaklıklar oldu. Bu bölgelere
giden arkadaşlarımızın raporlarından sonra hepsiyle ilgili bir
kitap çıkaracağız.
Soru- Aksaklıklar dediniz.
- Evet, aksaklıklar dedim. Türkiye'mizin içinde bulunduğu tarihi
koşullardan ötürü isçi sınıfının ortaya çıktığı bölgelerde işveren
durumundaki memur ve daha üst statüdekilerle işçiler arasında
çelişmeler ortaya çıkmıştır. Bu çelişmeler arasına devrimci öğrencilerin
girmesi bazı olaylara yada yorumlara yol açıyor. Bu olay ve yorumlar
bilimsel çalışmaları aksatıyor. Bütün deney ve çalışmaları bu
aksaklıklar yanıyla da yayınlayacağımızı umarım.
Soru- ikinci tip ?
- İkinci tip çalışmamız her bölgede büyük bir başarıyla sürdürüldü.
Bu çalışmalar için belli tarım bölgeleri seçildi ve “Üretim Sorunları
ve Üretimin Değerlendirilmesi” incelendi.
Soru- İkinci tip araştırmayı yaptığınız bölgeler
nerelerdir ?
- Biz bütün Türkiye'nin her tarafına öğrenci göndermek isterdik.
Fakat o kadar öğrenci çıkmıyor yazlarını harcayacak. -Tabii dinlenmek
hakları Biz, Konya'nın Ilgın kazasına, Amasya'nın Taşova'sına,
Tokat'a ve Tokat'ın Erbaa kazasına, Elazığ'a, Diyarbakır'a, Van'ın
Erciş kazasına, Kars'ın Iğdır kazasına, bu tip çalışma için öğrenci
gönderdik. En başarılı çalınmaları çalışmayı bu arkadaşlarımız
yaptı. Raporları elimize geçtikten sonra bütün hepsi derlenerek
yayınlanacak.
Soru- Üçüncü tip hakkında bilgi verir misiniz
?
- Üçüncü tip daha çok devrimci açıdan değerlendirilebilir. Bilimsel
olarak ikinci tipi kapsar. Bu çalışma bir tek bölgede yapıldı.
Bu çalışmaya İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği, İstanbul Teknik
Üniversite Teknik Okulu Talebe Birliği, İstanbul Yüksek Okulu
Talebe Birliği temsilcileri de katıldı. Çalışma Elmalı'da yapıldı.
Elmalı olayları yerinde gözlendi, olayların içinde bir görgü tanığı
olarak bulunuldu. On kişilik çalışmaya daha sonra dört öğrenci
örgütüne mensup 15 kadar öğrencinin katılması ile gençliğin bu
tip olaylardaki hassasiyeti ortaya kondu. “ELMALI OLAYLARI” adı
ile bir kitap hazırlandı. Halen bir öğrencimiz Elmalı'da çatışmaların
esasları üzerine çalışmalar yapmaktadır.
Dördüncü tip çalışmalarda ise, bazı bölgelere elçi olarak öğrenci
göndererek temaslarda bulunuldu. Daha çok dertleşme ve misafirlik
çizgileri içinde oldu. Bu arkadaşlar gittikleri bölgeleri gezip
görerek gelecek yıl yapılacak çalışmalar için ön çalışmalar yaptılar.
Bu gezilen yerler Batıda, Bafa, Akhisar, Biga, Kocaeli, Pınarhisar,
doğuda, Sivas, Malatya, Erzurum, Erzincan, kuzeyde, Samsun, Ordu,
Rize, Giresun, Trabzon'dur.
Soru- Çalışmalarından en çok memnun olduğunuz
arkadaşlar hangileridir ?
- Arkadaşlarımızın hepsinden memnunuz. Yalnız, iki kişi var ki
onları belirtmek gerek. Çünkü her bölgeye en az iki kişi gönderilirken
bu iki arkadaşımız bir başlarına tanımadıkları bölgelere gittiler.
Bunlar, Ali Uzun ve Taylan Özgür'dür. Ali Amasya'nın Taşova'sında
30 köy dolaştı. Taylan da daha raporu gelmedi ama 34 köy dediğini
hatırlıyorum.
Soru- Bu kadar öğrenci nasıl finanse edildi ?
Arkadaşların masrafları ne tuttu demek istiyoruz.
- Önce unuttuğumuz bir noktaya değinmek isterim. Araştırmalar
45 günlük süre içinde yapıldı. Yani araştırmacılar gittikleri
bölgelerde 45 gün kaldılar. Önde ODTÜ Öğrenci Birliği para verdi.
Fakat şunu açıkça koymak gerek, eğer biz bu araştırmayı Öğrenci
Birliğinin bütçesine dayanarak yapsaydık Öğrenci Birliğinin bütçesi
yetmezdi. Araştırmanın kesin maliyetini yayınladığımız kitapta
belirteceğiz. Açık ve seçik olarak elimizde şunlar var- Bizim
arkadaşlara verdiğimiz para ki bu para onları yaşatmazdı bile,
Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın ve Etibank'ın yatma ve yemek
konusundaki yardımları. Böylece araştırma seksen küsur bin liraya
çıktı. Öğrenci Birliği bunun sadece 21393.15 TL. sını verdi. Faturalar
Öğrenci Birliğindedir.
Soru - Seksen bin lira dediniz. Çok değil mi
?
- Ben İdari İlimler Fakültesi ile bazı araştırmalarda çalıştım
daha önceden. Tabii onlarla bizimkini bilimsel açıdan karşılaştırmayacağım.
Fakat şunu söyleyeyim bu çeşit bir araştırma 150-160 bin liraya
çıkar. İşin içine girince bizim arkadaşlarımızın aç olduğu anlaşılır.
Arkadaşlarımızın çektikleri sıkıntılar herhalde bir yüz bin lira
eder.
Soru- Bu tip çalışmaları daha önce yapan üniversiteler
oldu mu ?
- Bu soru biraz iyi değil. Önce, bazı bilim adamları zaten konuları
olduğu için böyle çalışmalar yapıyorlar. Fakat üniversite öğrencilerinin
böyle yurt sorunları açısından araştırmaya yöneltilmesi öyle sanıyorum
ki ilk kez bizde oluyor. İlk önce üç yıl önce başladık. Geçen
yıl devam edildi. Fakat bu yılki gibi çalışma hem ODTÜ'de hem
diğer üniversiteler arasında ilk kez yapılıyor. Bu kadar büyük
bir kadro Türkiye'de ilk kez bu yıl yayıldı. Ne mutlu bize ki
bu kadro ODTÜ içinden çıktı. Yalnız sevinçle şunu eklemeliyim.
Urfa'da da İstanbul'dan üç Teknik Örgüt Birliği bir çalışma yaptı
ve ODTÜ ile bu üç birlik görülmemiş bir dayanışma ile çalışmaya
başladılar.
Soru- Sonuç hakkında ne diyeceksiniz ?
- Şunu derim. Önce yapılan çalışmalar yayınlanıp duyurulacak ve
yayınlar çalışmaların yapıldığı bölgelere gönderilecek. Bir de
bu çalışmalardan esinlenerek atılmış bir adım var. Bu sözünü ettiğim
dört teknik birlik (ODTÜ Öğrenci Birliği, İTÜ Talebe Birliği,
İYTO Talebe Birliği, İTÜTO Talebe Birliği) bir bilimsel Araştırma
Merkezi kurma çabasında. Belki en önemli sonuç bu.
Soru- Çalışmaya katılan öğrenciler en çok hangi
kulübün üyesi idi ?
- Söylersem propaganda olur.
(ODTÜ Öğ. Bir. Haber Bül. Yıl 1, sayı 1 )
Yapılan bu çalışmalar sonrasında bir rapor olarak aktarılıyor
ve yayımlanıyordu. O dönemin çalışmaları ya dergilerde yada kitap
olarak kütüphanelerde yerini alıyordu. Eylül 1967 yılında Elmalı’da
yapılan toprak işgalini, Ercan Enç Öğrenci Birliği yayın organı
‘ODTÜ’de şöyle aktarıyordu
ELMALI OLAYI
Ercan ENÇ
Birinci Dünya savaşı öncesinden başlayıp çeşitli biçimler alarak
günümüze dek gelen bir toprak sorunu var Elmalı'nın. Bayralar,
Beyler, Karamık, Taşağıl köylerinde salt bir biçimde ortaya çıkan
ağa-köylü çatışması var Antalya'nın Elmalı'sında. Bir toprak sorunu
var dedik Elmalı'nın, aslında sorun sadece Elmalı'nın değil fakat
Türkiye'nin sorunu, %75'i köylerde yaşayan bir ulusun yarı feodal
bir ortamdan çıkıp çağdaş düzeye erişme sorunu.
Elmalı'nın kan, ateş, barut kokan bir geçmişi var 1964 olaylarını
yaratan. Olayları başlangıcından günümüze dek geçirdiği aşamaları
belgeleriyle birlikte hazırlamakta olduğumuz bir kitapta anlatacağız.
Biz burada sadece bir sorunun, Elmalı'da jandarma komutanından
kaymakam vekiline, ODTÜ'de bazı öğretim üyelerinden öğrencilerine
kadar çeşitli kimselerin zihinlerini meşgul eden sorunun, “ODTÜ
öğrencisinin Elmalı'da işi ne” sorusunun cevabını daha doğrusu
ODTÜ öğrencisinin Elmalı'yla ilişkisini ve bu ilişkinin nedenini
açıklamaya çalışacağız. Türkiye'nin bindir örneğinden biri olan
Elmalı olaylarını kısaca anlatmakta fayda var, üniversite öğrencisiyle
Elmalı köylerinin ilişkisini açıklamakta.
Olaylar 1964 senesinde kadastronun köylerde çalışmaya başlamasıyla
yeniden kıvılcımlaşıyor. Ağa artık makinalı tarıma geçmiştir,
elindeki imkanlarla daha binlerce dönümü ekebilme ve yüz binlerce
lira fazla kazanma olanağı geçirmiştir eline, o halde ağa ne yapacaktı.
Ağa da yapması gereken şeyi yapıyor, 40-50 yıldan beri köylülerin
zilliyetinden olan toprakları işgal ediyor, eder ya. Türkiye de,
iddia edildiğine göre, bir hukuk devleti. Bir hukuk devletinde,
halkın haklarını korumakla görevli, valisi var, kaymakamı var,
jandarma kumandanı var, hakimi var. Antalya'da yok mu bunlar ?
Var tabii, ama kim köylüden yana (ağa menfaatine karşıt) çıkmışsa
değiştirilmiş hepsi, valisinden kaymakamına, jandarma komutanından
hakimine kadar. Salt ağadan yana bir mekanizma kurulmuş Antalya'da,
Antalya'nın Elmalı'sında. Jandarmayı dikmişler köylünün karşısına,
köylülerin bir yıllık emekleri çıkarılan men-i müdahale kararlarıyla
ellerinden alınmış, binlerce köylü açlığa terkedilmiş. Sadece
köylülerin zilliyetlerindeki topraklara, bu topraklar üzerindeki
ürünlere mi el konulmuş men-i müdahale kararlarıyla? Yooo, men-i
müdahale kararı tatbik edilmiş, devlet bakanının resmen hazine
arazisi olarak ilan ettiği, devletin resmi müessesi olan Devlet
Su İşleri tarafından fakir halktan toplanan milyonlarca lirayla
kurulan Avlan Gölü'nden elde edilen topraklar üzerine köylülerin
ektiği 200 bin lira değerindeki nohutlara. Ve çürümeye terkedilmiş
bu nohutlar. Köylü esasında aç kalmaya, açlıktan ölmeye razı,
razı ama şu jandarma baskısı, jandarma dayağı yok mu ya? Kadın
erkek, çoluk çocuk gece yarısından evden toplanmalar, meydan dayağı
yemeler, jandarma kumandanı yüzbaşı Nejdet çavusçu'nun kadın,
erkek, çoluk çocuğa erkekliğini ispatlama çabaları, daha neler
neler.
Bir de Elmalı'daki toprak dağılımı var. Sadece şu dört köydeki
toprak dağılımına bakmak ağa-köylü çatışmasının nedenine yeteri
kadar ışık tutar.
Beyler Köyü- Köy arazisi 15 bin dönüm, 50 hane, sadece beş hanenin
yüzer dönüm toprağı var.14 bin 500 dönüm ise ağanın.
Karamık Köyü- Ekilebilir durumda 16 bin dönüm, 60 hane, 45 hane
topraksız, 10 hanenin 10-15 dönüm, beş hanenin 50-100 dönüm, 15
bin dönüm ise ağanın.
Taşağıl Köyü- Toprak 70 bin dönüm, ekilen 30 bin dönüm, 350 hane
76 hane topraksız, 265 hane 10-50 dönüm, 6 hane 50-200, 2 hane
200-250, bir hane 300 dönüm. 18 bin dönüm ise ağanın.
Bayralar Köyü- Toprak 30 bin dönüm, 236 hane, 83 hane topraksız,
130 hane 5-10 dönüm, 23 hane 20-25 dönüm, 28 bin dönüm ise ağanın.
Ne diyelim, Türkiye'de dağıtılacak toprak yoktur diyenlere ithaf
olunur. Türkiye'deki toprak dağılımı, ulusal gelir dağılımı, eğitim
durumu kısaca Türk ulusunun yaşam düzeyi, Devlet İstatistik Enstitüsü
resmi göstergelerine göre korkunç bir eşitsizlik ve yirminci yüzyıl
ölçülerinin çok ve çok altında. Gerçi rakamların gösterdiği gerçek
korkunç ama, daha korkuncu bu rakamlar değil, gözle görünen halkın
yaşam şekli.
Yirmi birinci yüzyıla hazırlanan geri kalmış dünya halkları kurtuluşlarını
evrensel görüş içerisinde salt milliyetçilikle görüyorlar. Bu
milliyetçilik anlayışı kısaca; geri kalmış bir ulusun maddi kaynaklarının
sadece o toplum tarafından ve toplum içerisinde bu kaynaklardan
eşit surette faydalanılarak, halkın yaşama düzeyinin toptan yükselmesi,
ve her ferdin kendine düşen görevi bu yaklaşım açısından ele alarak
yerine getirmesi olarak tanımlanıyor. Türkiye geri kalmış bir
ülke ve ODTÜ öğrencisi de % 60 ı okuma yazma bile bilmeyen halkın
rızkından keserek okuttuğu bir ulusun üniversite öğrencisi, sorumluluğunu
bilen, ülkesinin geri bırakılmışlığının nedenini kavramış, ülkesini
ve ülkesi toprakları üzerinde yaşıyan yığınları seven bir üniversite
öğrencisi, ve işin en önemli tarafı halkının kurtuluş yolunu bilen,
yöntemi çizmiş bir üniversite öğrencisi. Böyle bir üniversite
öğrencisinin halkını daha iyi tanımak ve ona gerçekleri anlatmak
istemesi ve bunun için de anadolunun uçsuz bucaksız ovalarına,
yaylarına dağılmasından daha doğal bir şey olamaz. Esasında hakim
güçlerin kuşkusu ve korkusu üniversite öğrencilerinin köylere
gitmesi onlarla kaynaşması değil emekçi halk yığınlarının gittikçe
artan uyanışı ve birbirinden kopmaz bir birleşmeye gitmesidir.
Evet, Türk halkı artık kıpırdanmaya başladı. Bu kıpırdanıştan
bu denli ürkenlerin, halkın emeğinin bilincine tam anlamıyla vardığı
zaman ne gibi bir tutum takınacakları merak konusudur.
Türk halkı da artık yirmi birinci yüzyıl hazırlıklarına başlamıştır.
Artık önemli olan halktan yana olmak değil, halkın kendisi olmaktır.