SAYI 41 / 1 MAYIS 2005

 

KLİTORİS’İN KEŞFİ

Bora Ercan




Kadın bedeninin en ilginç organlarından biri şüphesiz klitoristir. Dişi memelilerde bulunan bu cinsel organ, vajinanın dış dudakçıklarının (labia majora) aralanmasıyla ortaya çıkan iç dudakçıkların (labia minora ) hemen üzerinde gözle görülebilecek büyüklükte bir yumrudur. Farklı bedenlerde büyüklüğü değişiklik gösterse de cinsel ilişki ya da mastürbasyon sırasında d/irileşir. İşin diğer bir ilginç yanı da klitorisin penisle olan benzeşimidir: İkisi de aynı dokudan oluşur. Nitekim, şu sıralar hakkında yapılan sinema filmi vizyona girecek olan Dr. Alfred Kinsey kiltorisi “ the phallus of the female” yani kadının penisi olarak tanımlar. Bununla birlikte, klitorisin organsal işlevinin cinsel haz verici olması onu daha da çekici kılar. Cinsellik konusunda uzman bir psikolog olan Dr. Jude Cotter kadınlara yaptığı konuşmalarda “Tanrı sizin orgazm olmanızı istediği için bu oganı size bahşetti” demiştir.

Klitoris sözcüğünün köken olarak nereden geldiği kesin olarak bilinmemekle birlikte Yunanca anahtar anlamına gelen 'Kleis' ‘den geldiği genel olarak kabul görmektedir.

Kadın cinsel organı hakkında yapılan anatomik çalışmalar tıp tarihinde çok az. İlk olarak Aristoteles vajinanın penisin içe bükülmüş hali olduğu savını ortaya koydu. Ancak bu konuda ciddi çalışmalar için ise neredeyse 2000 yıl geçmesi gerekecekti. 1559 yılında İtalya’nın Padua Üniversitesi’nde cerrahi dersleri veren Renaldus Columbus klitorisi ilk bulan kişi olarak birçok kaynakta kabul edilmekte. Columbus De re anatomica adlı eserinde klitorisi ‘kadın hazzının merkezi’ olarak tanımlıyor.

İki yıl sonra, 1561’de yine aynı üniversiteden Gabriele Falloppio, Columbus’un iddiasına karşı çıkar ve klitorisi kendisinin keşfettiğini söyler. Bu tartışmalara 17. yüzyılda Danimarkalı Anatomist Caspar Bartholin, her iki iddiayı da klitorisin 2. yüzyıldan bu yana tıp camiasında geniş olarak bilindiği savıyla başka bir boyut getirir. Benim için ilginç ve inandırıcı olan, bu keşfi İtalyanların yapmış olması. Belki Caspar haklı 2. yüzyıldan beri biliniyor ancak o dönem de kesin İtalyanlar bulmuştur diyorum değil mi ki hedonizm imparatorluğudur o coğrafya.

Tıpçıların bu konudaki tartışmalarının bulanıklığı aslında Doğu ve Batı cinselliği için de geçerli olabilir. Eski Yunan ve Roma cinselliğinde klitorisle ilgili bir bilgi ya da uygulamaya bildiğim kadarıyla rastlanmıyor. Ne de Budist ya da Hindu Tantracılığında, Taoizmde, Arap cinseliğinde bu konuda bir bilgi var.
Psikanalizin kurucusu Freud orgazmı vajinal ve klitoral olmak üzere ikiye ayırır. Yanlız Freud’un bu konudaki görüşleri günümüzde oldukça değersizdir. Çünkü Freud klitorisin ergenlik döneminde mastürbasyon yoluyla keşfedilebileceğini, sonradan uyarılmanın olanaksız olduğu iddiasındadır.

O dönemlerde henüz Grafenberg noktası bilinmiyordu tabii. Buradan hareketle olayı biraz mistikleştirelim isterseniz. Belki de bedenimizde hala daha bilinmeyen birçok organ ya da merkez var ve onlar da gelecekte keşfedilecek, kim bilir.

Klitorisin çok uzun zaman boyunca haz almaktan başka bir işlevinin olmadığı, hatta sadece haz almak için var olan bir organ olduğu düşünüldüğünü vurguladık. Oysa son dönemin piercing modası klitorise de uyarlanmıştır, bu sayede organın başka bir işlev daha kazandığı da söylenebilir.

Bu yazıyı yazdıktan sonra danıştığım cerrah dostum Baki Çokneşeli böylesi ciddi bir yazıda fazla uçmamam gerektiğini üstüne basa basa vurguladığı için hiç kanatlanmayarak konuyu çağımızın en önemli sorunlarından biri olan bir konuyla bitirmek istiyorum.

Afrika’nın başta Sudan olmak üzere müslüman bölgelerinde kadınlar da sünnet ediliyor. Genç kızların klitorisleri hiç de hijyenik olmayan koşullarda kesiliyor. Bunca sinir ucunun bir arada bulunduğu bir yerin kesilmesi sırasındaki acı bir yana, tüm ömür boyunca cinsellikten haz alamama başka bir yana. Birçok uluslararası kuruluş bu saçma sapan uygulamanın sona ermesi için çalışmalarda bulunuyor. Bu uygulamanın kökeni ise başka bir yazının konusu olarak ele alınmalı.