Uyarı:
Bu yazı son derece ciddidir. Gülesiniz diye yazılmamıştır. Yazıya
konu olan gerçel veya sanal tüm şahıslar sadece konulara örnek teşkil
etsin diye alınmışlardır. Kısacası bu yazı tamamen hayal mahsulu
olup gerçeklerle zerre kadar alakası da yoktur. Ama alakası olmadığı
kadar da ciddidir.
Tüm semavi ortadoğu dinleri ve hatta başka birtakım
dinlerde açık veya kapalı ifadelerle ahir zamanda Mesihler ile
beraber önce veya sonra değişik isimler ve amaçlar altında bir
karşıt yaratığın ortaya çıkacağından bahsedilir.
Çeşitli İslam kaynaklarının “Deccal” olarak tanımladığı bu yaratığın
Hıristiyan dininde karşılığı “Anti-Christ” veya “beast” yani bir
acayip korkunç yaratık veyahut İsa’nın Karşıtı’dır. Gerçekte İslam’ın
ilk ve tartışmasız referansı olan Kur’an’da Deccal diye birşey
yoktur. Hatta İsa Peygamber’in kıyamete yakın bir tarihte geleceği
bile açık bir ifade olarak yer almaz da, sadece kimi yorumcular
kimi meallerde sadece bir ayeti İsa Peygamber’in gelişine yorarlar.
Ama Deccal veya kurtarıcı Mehdi hakkında hiçbir açık ifadeye Kur’an’da
rastlanmaz. Ahir Zaman hakkında Kur’an’da bahsedilen ve kimisi
gerçekten günümüzün yaygın kavramsallıkları arasında bir hayli
tuhaf görünen pek çok alamet arasında özellikle Deccal ile ilgili
bir ifade yoktur. Yec’üc ve Mec’üc adlı iki kavimden bahsedilir.
Kimilerince uzaylı olması muhtemel ama kimi mercimek beyinli batılılarca
ve hatta doğulularca Arap milliyetçiliği kalıntısı yorumcuların
veya söylencelerin etkisiyle zavallı Türkler ve Çinliler Yec’üc
ve Mec’üc sanılmışlardır. Bu kavimlerinin dünyayı istila edişi
bildirilmesine rağmen Deccal hakkında bir ayetin varlığını ileri
sürmek açıkçası bir parça haddi aşmaktır. Buna karşın hadisler
incelendiği vakit çok sayıda Deccal ile ilgili hadislerle karşılaşmak
mümkündür ve gerçekte İslam inananlarının çok büyük bölümünce
Deccal’in varlığı, kurtarıcı Mehdi ve İsa Peygamber’in gelişi
neredeyse melekler ve cinler kadar gerçektir ve tartışılmaz bile.
Zaten İslam dini kaynaklarında Deccal’i Mehdi ve İsa Peygamber’den
ayrı düşünmeye imkan yoktur. Aksi halde hayli umutsuz bir tablonun
doğacağı da açıktır. Çünkü Deccal en başta İslam dinine karşıdır
ve çok büyük ihtimalle İslam dininin öngördükleri ile, sistemi
ile ve tabii inananları ile savaşacaktır. İslam’a göre Deccal,
müslüman olan İsa Peygamber tarafından yok edilecektir. Öte yandan
İslam’ın Deccal’i de öteki tarafın Mesih’i olabilir. Ya da onların
Deccali bu tarafın kurtarıcısı olabilir.
Yahudilik kendi Mesih’ini beklerken Hristiyanlık hem İsa Peygamber’in
dönüşü ve hem de Türkçesi Deccal olan Anti-İsa hakkında hayli
bilgiye hem de birinci el olan İncil vasıtasıyla sahiptir. Buna
göre Deccal veya Anti-İsa hakkında İncil’in Yohanna’nın esinlemeleri
bölümü olan “Revelation” ya da “Esinlemeler” kitabının 13. bölümünde
açık bir tarif vardır.
“Yerden çıkan canavar
11 Bundan sonra başka bir canavar gördüm. Yerden çıkan bu canavarın
kuzu gibi iki boynuzu vardı, ama ejderha gibi ses çıkarıyordu.
12 Birinci canavarın bütün yetkisini onun adına kullanıyor, yeryüzünü
ve orada yaşayanları ölümcül yarası iyileşmiş olan birinci canavara
tapmaya zorluyordu.
13 İnsanların gözü önünde, gökten yeryüzüne ateş yağdıracak kadar
büyük mucizeler yapıyordu.
14 Birinci canavarın adına yapmasına izin verilen mucizeler sayesinde,
yeryüzünde yaşayanları saptırdı. Onlara, kılıçla yaralanmış, ama
sağ kalmış olan canavarın onuruna bir put yapmalarını buyurdu.
15 Kendisine, canavarın putuna yaşam soluğu vererek onu konuşturmak
ve ona tapmayanların hepsini öldürtmek üzere güç verildi.
16 Küçük büyük, zengin yoksul, özgür köle, herkesin sağ eli ya
da alnı üzerine bir işaret vurduruyordu.
17 Öyle ki, bu işareti, yani canavarın adını ya da adını simgeleyen
sayıyı taşıyanların dışında hiç kimse ne bir şey satın alabiliyor,
ne de satabiliyordu.
18 Bu konu bilgelik gerektirir. Anlayabilen, canavara ait sayıyı
hesaplasın. Çünkü bu sayı bir insanı simgeler. Onun sayısı altı
yüz altmış altıdır.”
Pek çok kimsenin Holywood etkisinde Şeytan’a ait sandığı bu 666
sayısı adeta bir şifre gibi İncil’de verilir. Oysa Şeytan’dan
çok bir yaratık, bir canavar olarak tanımlanan bu “şey” ile ilgili
olarak Batı’da sayısız kayda değer değmez araştırmalar yapılmış
Hitler ve Stalin’den tutun da çok ama çok saflarca Usame Bin Ladin’e
kadar nice “günahsız”(!) Deccal olarak itham edilmiştir. Hatta
Batı’da sadece bu işi hayatının maksadı edinmiş kimseler ve gruplar
bile vardır. Onların tek amacı Esinlemeler’de zikredilen kehanetleri
tesbit etmek, Armageddon savaşı’nın tanığı olmak ve nihayet kendi
inanlarınca nihai mutlu sona ulaşma yolunda tüm şifreleri çözmek
olarak özetlenebilir.
Yapılan yığınla aslında hemen hepsi amatör olan araştırmaların
çoğunda bizce “Ebced” hesabı diyebileceğimiz yöntemler kullanılır.
Buna göre Kabala mistisizminde her harf belirli bir sayısal değere
sahiptir. Ebced bilindiği üzere Arapça üzerinde geliştirilmiştir.
Ve doğal olarak Ebced ile İbranice’nin Kabalistik formu birbirine
hayli benzer. Zaten aynı dil grubunda yer alan bu akraba dillerin
böyle bir yöntemi geliştirmemiş olmaları bizleri şaşırtmalıydı.
Elbette başka dillerin de kendine göre Ebcedleri vardır. Numeroloji
adındaki astroloji kategorisinde bir “sözde” bilim de başta İngilizce
olmak üzere pek çok dile buna benzer hesap yöntemleri armağan
etmiştir. Yahut varolan kimi yöntemler numeroloji adı altında
toplanmış olabilir.
Pek çok amatörün latin alfabesi üzerinden yaptığı Deccal avlarına
karşılık unutulan, Yohanna’nın verdiği 666 sayısının Yohanna’nın
bildiği dil üzerinden hesaplanması gerektiğidir. Sayısız masum
hakkında latin harfleri ile 666 bulan nice heyecanlı Hıristiyan’a
göre Hitler, Mussoloni, Stalin, Usame, Kastro, Saddam yani ne
kadar Batı’nın gözünde “kötü adam” varsa hepsi Deccal ilan edilmiştir.
Oysa İbranice’de durum nedir?
Aşağıda İbranice’nin Ebced tablosu yeralmaktadır.
Elbette bu satırların yazarı bu tür konuların uzmanı değildir
ve zaten bu yazının amacı da kimseyi Deccal ilan etmek değildir.
Hattızatında bu satırların yazarının inandığı da inanmadığı da
kendine saklıdır. Amaç, sadece ve sadece bu konuda yapılan pek
çoğu tuhaf tartışmalara yeni bir açılım katmaktır. Hele hele bu
tür konuları küçümseyen entelektüellerin dünyada ne tür fikirsel
(!) araştırmaların ve tartışmaların döndüğüne dair dikkatini çekmektir.
Buna göre yöntemin doğruluğu tartışılsa bile aşağıdaki ismin karşılığına
dikkat edelim.
• g = 3 (gimel)
• e = 5 (heh)
• o = 70 (ayin)
• r = 200 (resh)
• g = 3 (gimel)
• e = 5 (heh)
• b = 2 (beth)
• u = 70 (ayin)
• s = 300 (shin)
• h = 8 (cheth)
• toplam = 666 (Anti-İsa veya Deccal) ?
İlk etapta heyecan verici gibi gözüksede dikkatli gözlerden kaçmamıştır
ki bu hesap aslında İbranice esaslarına göre değil Latin alfabesi
esaslarına göre yapılmıştır. Aslında İbranice’de George sadece
4 harfle yazılır ( Gimel, Vav, Resh, Gimel) ve Bush ( Bet, Vav,
Shin) ile gösterilebilir. Hatta bu hesapta “s” harfi farklı bir
değere haizken “sh”in karşılığı seçilmiştir. Kısacası bir tür
zorlama hesaptır. Hattızatında isimlerin İbranice karşılıkları
bile farklıdır. Sözgelimi George isminin İbranice 3 karşılığı
vardır ( Yizra’el, Adam, Carmeli). Üstelik Walker ismi hiç işin
içine katılmamıştır. Sonuç olarak zaten dikkat edilirse bu hesabın
bilgelik gerektirdiği İncil’de ifade edilmiştir. Bu satırların
yazarı bahse konu olan bilgelikten fersah fersah uzak olduğu için
büyük olasılıkla George Bush’ta Hitler, Mussoloni, Stalin, Castro,
Kaddafi, Saddam, Ladin ve bu tür hesap kitap işleriyle uğraşan
bilge adamlar tarafından (!) son dönemin gözde Deccal’i olanVladimir
Putin kadar masum olmalıdır. Hattızatında bu tür Amerikan kaynaklarında
George Bush’un değil Deccal, Tanrı’nın gönderdiği üstün niteliklerde
özel ve güzel bir insan olduğuna inanılırken buradan Bush’u Deccal
ilan etmek kimin haddinedir.
B akmayın kitabı ters tuttuğuna o masum!
………………………………………………………………………..
Öte yandan, bu satırların yazarı sırf kişisel merakından gerçek
İbranice yöntemiyle kendi adını denediği zaman bakın ne bulmuştur.
GURKAN : 3+200+20+50 = 273 KILICARSLAN : 20+30+3+200+60+30+50 = 393
273+393 = 666
Peki ya diğer isim “HAYDAR”. HAYDAR’in karşılığı
222 ediyor. Ne olacak şimdi? Fakat dikkat edilirse
3 isim sözkonusu ve 222 ile 3’ü çarparsak sadece HAYDAR üzerinden
bile 666’ya ulaşmak mümkün görünüyor.(Metafiziğin güzelliği buradadır.
Metafizik hesaplamalarda istediğiniz yöntemi seçebildiğiniz gibi
seçtiğiniz yöntemler üzerinde bir usta gibi dilediğiniz değişik
uygulama ve yorumları değerlendirme özgürlüğünüz vardır. Düşünsenize
Einstein ışık hızına bir limit koymuş. Kim bu sınırı aşıpta ufocuların
hayallerini yıkabilir? Öte yandan biliyorum tüm ufocular ışık
hızı limitini çoktan aştılar. O yüzden 222 ile 3’ün çarpılmasına
muhalefet edilmemesini umudediyorum. Unutulmamalıdır ki fizik
esarettir oysa metafizik özgürlük! Metafiziğin özgürlüğü anarşizmin
sunduğu özgürlükten bile daha geniştir. )
Sonuç olarak bu satırların yazarı da bir çeşit Deccal aday adayı
olabilir.
Şimdi soru nedir, kimdir Deccal, Bush mudur,
yoksa bu satırların zavallı yazarı mıdır? Ben kimseden parmak
izi almıyorum ve kimseyi fişlemiyorum. Gökten değil ateş yağdırmak,
Allah muhafaza Kanada’nın buzdan ovalarında gezinirken kafama
düşecek bir çöl devesinden nasıl kurtulacağımı bilmekten acizim.
Lakin Yohanna’nın bildiği dil üzerinden haber verdiği Deccal’in
numarasına da aslında Bush değil, ne yazık ki ben sahibim. Ne
olacak şimdi? Tesadüf mü diyelim, bekle-gör politikasına mı girelim?
Hem bu satırların yazarı bu hesabın etkisinde kalıp Deccal’leşmeye
başlarsa kim sorumlu olacaktır. Ya da bir ateşli inanmış beni
bu ifşaatimden sonra ortadan kaldırmaya çalışırsa o zaman dünyanın
kaderi ne olacaktır? Mehmet Ali Ağca’nın tüm Hristyan aleminin
hevesle ve iştahla beklediği ve Vatikan tarafından da kısmen de
olsa yıllar sonra kabul edilen Fatıma’nın 3.sırrı olmaya çalıştığını
unutmamız gereklidir!
Bu arada gerçek bir düşkırıklığı yaşayan Hiristiyan aleminde akla
hayale gelmeyecek sayıda 3. sır üretimi tüm hızıyla devam etmektedir.
Bizler türbanlarla resepsiyon krizleriyle, laikle dindarla uğraşırken
dünya tüm hızıyla ezoterizmin çılgın kasırgasına kapılmış ve doksanların
başından bu yana Armageddon’a hazırlanmaktadır. Bahsedilen Armageddon
ise Şili’de değil, burnumuzun ucunda olacağa benzemektedir, peki
bizler Türk milleti olarak Armageddon’a hazır mıyız? Bir basit
Kıbrıs çıkartmasını bile 20 yıl beklemek zorunda kalan Türkiye’nin
ordusu ve sivilleri birbirleriyle iktidar mücadelesi yapacaklarına
Armageddon’a hazırlanmalılardır. Bu satırların yazarı en azından
kendinin Deccal olabileceği ihtimali ile bu ezoterik türbülans
çağında milli vazifesini yerine getirmiştir. Ulusal Deccal’imiz
artık vardır diyebiliriz. Peki ya kurtarıcılarımız kimler, onların
sayıları nedir, hangi yöntem uygulanmalıdır? Türkçe ve Kürtçe
ebcedlerde durum nedir? Herkes kendi adının karşılığını bulmakla
mükelleftir yaklaşan Armageddon çağında… Bilmeyenlere hatırlatılır
ki Armageddon’da nükleer bombalar patlayacaktır. Bu bombaların
patlayacağı sahalar da hemen Antakya yakınlarından Kızıldeniz’e
kadar geniş bir sahayı kapsayacaktır. Üstelik Armageddon sadece
batı ve Yahudi kaynaklarında değil, İslam kaynaklarında da fene
halde zikredilen bir savaştır. Yani bu savaşa hazırlıksız kalınması
büyük bir gaflettir. Hatta kimilerine göre ve kendi tahminimde
bu savaşın 2007’de patlayacağı yönündedir. Ruslar İran ve Arapların
yanında yer alacaktır. Bu nedenle daha şimdiden Putin, Deccal
ilan edilmiştir. Ama hesaplarıma göre Putin’de sayıca 666’yı vermediği
için masumdur. Bu durumda İbranice’ye göre ortada tek bir 666
bulunmaktadır. O da bu satırların yazarıdır. Lakin bu garip 2
yılda ne yapıp edip bir ülkenin başına geçmek zorundadır. Kolay
değildir ama dünyada imkansız birşey yoktur. Eğer 2 yılda bir
tarafın başına geçemediğim takdirde bu savaş maalesef Deccal’siz
yapılmak zorunda olacaktır. Kısacası Deccal bu savaşa yetişemeyebilir
( malum nedenlerden dolayı, geçim derdine düşmüş bir Deccal’in
bir savaşa karışması pek mümkün görünmemektedir.) Fakat bu durum
mantıken uygun görünmektedir. Çünkü ne Hiroşima’da, ne Viet-nam’da,
ne Bosna’da, ne de dünyanın sayısız coğrafyasında yürütülen haklı
haksız tüm savaşlarda ben bulunmuş değilim!
Bu ana dek yazımızın ciddiyeti hususunda şüphe duyanlara hatırlatılır
ki, yeryüzünde yapılmış tüm kehanetler aslı astarı olsun veya
olmasın milyonlarca insanı tarih boyunca ETKİN kılmıştır. Ve bu
insanların sadece küçük bir azınlığı hedefleri doğrultusunda başarılı
işler de yapmışlardır. Bir kehaneti gerçek kılmanın tek yolu o
kehaneti gerçek kılacak şartlara giden yolda şartları uygun hale
getirmeye çalışmaktır. Bu durum şuna benzer. 12 eylül’de veya
başka bir tarihte darbe yapılacağı kehaneti olsaydı -ki bu aslında
kehanetten öte bir gelenekti o yıllarda… Bir darbe için ne lazımsa
yapılmalıydı, tıpkı 1 mayıs 1977 veya Maraş olayları gibi…Bu tür
komplo kokulu işleri ve ezoterik şeyleri burnunun ucuyla iten
entelektüeller ise tarih boyunca karşılaştıkları ve müdahale edenmedikleri
etkinlikler nedeniyle “ne oluyor yahu” demekten öteye geçemeyen
bir pasifizasyona sürüklenmişlerdir. 12 Eylül’den sonra yaşanan
toplu teslim oluşların tek sebebi de yarı-aydın pasifizasyonundan
başka bir şey değildir. Deniz Gezmiş bu nedenle Che gibi bir kahramandır.
Onlar fala inanmasalar da falsız kalmamışlardır. Halbuki metafizik
gereken öğütü her iki tarafa da vermiştir.Ne der metafizik?
“Fala inanma ama falsız da kalma!”
Yoksa fala inananlar inanmayanlara bu dünyayı dar etmesini bilirler.
İnanmışlar bir kere…Peki sen? Sen neye nasıl inandın?
Unutulmasın ki, dünya kurulalı beri fala ve kehanetlere inananlar
tarafından idare ediliyor. O yüzden de böyle! Dünyayı daha yaşanır
kılmak isteyenlerin yapması gereken de batı dünyasının akıllı
fikirli insanları uyutma maksadıyla türettikleri “pozitifizm”
masallarını bir kenara bırakarak gerçek masalları öğrenmek olmalıdır.
İnanmak şart değildir. Ciddiye almak yeterlidir.
Kimse ciddiye almazken bu dünya da ne hatıra fotoğrafları çekilmiştir!